"Cumhurbaşkanlığı seçimini on gün sonra kim kazanır?"
Herkeste bu merak var.
Meydanlar cıvıl cıvıl.
Özellikle büyük şehirlerde meydanlar hıncahınç.
Bunu gören siyasi liderler coşuyor.
Coştukça bastırıyor.
Bastırdıkça heyecan doruğa ulaşıyor.
Ve arkasından taraflar:
"Bu iş tamam, seçimi alırız"
havasına giriyorlar.
Diğer taraftan muhaliflerde bir burukluk oluşuyor o mahşeri kalabalığı görünce.
Karamsarlık başlıyor.
Bu defa "acaba" sorusu kemiriyor içlerini.
Meydanlar kimi yerde sinyal verir.
‘Acaba’ların karşılığı alınır.
İstifhamlar ortadan kalkar.
Bir iki büyükşehir meydanları yelpazeyi öbür tarafa çevirir gibi gözükse de birçok şehirde bu yelpaze kesinlik ifade eder.
Kimin kazanacağı...
Kimin kaybedeceği...
Kimin siyasi hayatının sonlanacağı..
Kimin "Benden buraya kadar" diyeceği...
Kimin siyasi dersini alacağı...
Kimin siyasetin dik duruş olduğunu anlayacağı...
Kimin siyasi parti tabelasına dönüşeceğini...
Kimin halkın yüreğine girerek siyasete devam edeceğini gösterir.
Halk meydanları dolduruyorsa, elbette az da olsa kimin kazanacağı sinyalini verir.
Ancak bu tamamen belli eder anlamına gelmez.
Halk meydanlara gelip siyasi liderin ne diyeceğini dinlemek için gelir.
Kalabalığın nabzını ölçmeye gelir.
Coşkuyu yaşamaya gelir.
Heyecanı görmeye gelir.
Dinlemeye gittiği siyasi lidere oy vermek için gitmez.
O lidere oy vereceği anlamına gelmez.
İzlemek başka..
Görmek başka..
Sevmek başka...
Oy vermek başkadır kimi kişiler için.
Kalabalıklar aldatıcı olabilir.
Partizanları coşturur.
Partilileri sevindirir.
Sandık günü başkadır.
Oy vermek başkadır.
Kim kazanır?
Şimdilik hepsi kazanır gibi.
O gün başka gündür.
Millet kararı verir.
Kimi seviyor...
Kime inanıyor...
Kime güveniyorsa ona oyunu verir.
Yani, millet kimi Cumhurbaşkanı olarak görmek istiyorsa o gün o kazanır.
Az kaldı!
Bekleyip göreceğiz...