Mübarek Ramazan ayı iyilik ve merhamet ayıdır. Bu hususta Peygamber Efendimiz (S.A.V.) “Bu ay yardımlaşma ayıdır. Her kim oruçlu birine iftar edecek bir şey verirse, günahlarının bağışlanmasına sebep olur” diye buyurmuş.
Şöyle çevreme bir bakıyorum da bazı hayırseverler inanın iyilik ve yardım için yarışıyor. Kimileri de umursamadan günlerini gün edip günün şartlarına ayak uyduruyor.
Sevgili dostlar hiçbir iyilik inanın karşılıksız kalmıyor. Bu konuda “İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir” diyor hadis-i şerif. Yani Allah rızası için yapılacak hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağını ifade ediyor.
Allah’ın, “Ey kulum sen ver ki ben de sana vereyim” diye buyurması, iyilik yapacak kimselere bu iyiliklerinin kesinlikle karşılıksız kalmayacağını bildirmek, bizleri hayır yapmaya teşvik etmek içindir.
Aslında iyilik ve hayır yapmak da bir nasip meselesidir. Kimi insanlar çok rahat iyilik yaparken kimileri de isteseler bile yapamazlar.
İyiliğin karşılığı yine iyilik olduğuna göre, bazı kimseler iyilikle karşılanmaktan kendilerini mahrum bırakırlar. Yani iyilik yapmak ve yapabilmek de bir nimettir.
Fussilet suresi 34 ve 35’nci ayette, “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur” diyor.
Eh ne diyelim; Allah bizi iyilik yapan ve kötülüğe karşı bile iyilikle cevap veren kullarından eylesin. Eylesin ki düşmanımız bile bize dost olsun.
----------------
HAYAT DOSTLARLA GÜZEL
Bizi yaratanın bizlere hem sonsuz, hem de çok kıymetli ve son derece çeşitli nimetleri vardır.
Biz insanlar, genelde bu nimetlerin farkında olmayız. Onları kaybettiğimiz zaman fark ederiz.
İnsanın özelliği bu. Vücudumuz da öyledir. Tıkır tıkır çalışırken, cihazlarımızın farkına bile varmayız. Amma farkında olmadığımız bir yerimiz hastalanınca anlarız ki, o organımız meğer ne kadar kıymetliymiş.
Bu açıdan baktığımızda çevremiz nimetlerle doludur. Bu nimetlerden biri de dostlarımızdır. Dostlarımızın kıymetini de ancak onları kaybedince anlarız. Yapımız bu. Keşke kaybetmeden anlayabilsek, amma olmuyor.
Hiç dostsuz kaldınız mı? Umarım kalmışsınızdır. Çünkü böyle şeyler herkesin başına gelir. Dostsuz kalınca anlamışsınızdır ki meğer bu hayat, bu şehir, bu mahalle hep o dostlarla güzelmiş.
Onlar olmayınca dünya nasıl da kararıyor, o güzelim şehir nasıl da gözümüzde matem haneye dönüşüyor, her şey bize nasıl da yabancılaşıyor. Eskiden neşe içinde dolaştığınız yerlerden kaçmaktan başka çare kalmıyor.
O zaman anlıyorsunuz ki meğer bu yerler, bu hayat hep dostlarla güzelmiş, onlar olmayınca hayatın da bir tadı kalmıyormuş…
Eğer o eski mutlu günlerde dostlarımızın kıymetini bilmiş ve gereken değeri vererek yaşamış isek ne mutlu. Yine de içimizi bir hüzün kaplıyor amma farklı bir hüzün.
Eğer bir de o dostlarımızın zamanında kıymetlerini bilememiş, yerli yersiz onları kırmışsak; telafisi mümkün olmayan bir pişmanlık içimizi kaplar.
Öyleyse, şimdi yapılacak iş; etrafımızda bulunan dostlarımızın kıymetini bilmek, onlara gereken hürmet ve saygıda kusur etmemek, ufak tefek şeyler için gönüllerini kırmamaktır.
Unutmayalım, buradaki dostlarımız yarın öbür dünyada da, ebedi hayatta da bizim dostlarımız olacaklardır.
Öyleyse, değil mevcut dostlarımızı kırmak ve onları dağıtmak, belki yeni yeni dostlar kazanmanın peşinde olmalıyız.
Çünkü bugün hayat nasıl onlarla güzel oluyorsa yarın ahirette de hayat onlarla güzel olacaktır…
Mevlana Hazretleri, “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır” demiştir. Öyleyse, bizler dostlarımızın ufak tefek kusurlarına bakmayarak idare edelim.
İlla hatalarına bakacaksak, o hataları düzeltmeleri için onlara yardımcı olalım ve bu hayatı güzel bir şekilde tamamlamaya çalışalım.
Bugüne noktayı yine Hz. Mevlana’nın “AŞK VE AŞIK” sözleriyle noktalayalım.
“Aşk davaya benzer; cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!
Her ne kadar dille anlatmak aydınlatıcı ise de dile gelmeyen aşk, daha parlaktır.
Aşk vefakâr olduğu için vefakâr olanı satın alır. Vefasız adama bakmaz bile.
Temiz aşk, Muhammed’le eşti. Allah aşk yüzünden O’na “sen olmasaydın...” dedi. Hasılı O, aşkta tekti. Onun için Allah, Peygamberler içinden O’nu seçti.
Bu dünya pazarında sermaye altındır; o dünyada ise aşk, iki ıslak göz. Zahiri güzelliğe ait aşklar da aşk değildir, onlar sonunda bir utanç vesilesi olur. Aşıkların varlıkla işi yoktur. Aşıklar, kârlarını sermayesiz elde ederler.
Kul; daima elbise, vergi diler. Aşığın elbisesi ise daima sevgilinin cemalidir.
Aşk, kimseye niyazı ve ihtiyacı olmayan Allah’ın vasıflarındandır. Ondan başkasına aşık olmak, geçici bir hevestir. Çünkü mecazi aşk, altınlarla bezenmiş bir güzelliktir. Görünüşü nurdur, fakat içi dumandır. Nur gitti de dumanı meydana çıktı mı mecazi aşk derhal soğur, donar kalır.”