Yaşamak, ne meşakkatli bir mevzuymuş... 
Doğduğun gün yaşam telaşın başlıyor, ne garip değil mi? Ağlayarak, avaz avaz bağırarak kendimizi dış dünyaya fark ettirmeye çalışıyoruz. Zaman su gibi akıp geçerken bebekliğimiz, çocukluğumuz, gençliğimiz derken yaş 40’a gelince insanoğlu ister istemez şöyle bir durup geriye doğru bakıyor... 
 “Nereden nereye gelmişim” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Ne çok pişmanlıklar, ne çok keşkeler, ne çok kırgınlıklar, ne çok umudu kırılmış hayalleri barındırıyor o geriye dönüp birkaç dakika bakış değil mi? 
***
Beni, bana anlatan yılların yorgun sesini dinliyorum. Gereksiz yere kimler için yormuşum bedenimi, zihnimi, kendimi... Affet beni sevgili ruhum! Seni böylesine hor kullandığım için, öncelik sırasında seni daima en arka sıralara aldığım için, ömür yolculuğumda baş köşeye senden önce başkalarına yer verdiğim için lütfen beni affet. 
***
Bir kez olsun arzuhalin nedir diye sormadığım için bağışla beni. Hayat yolculuğu, hesaplanması imkansız uzun soluklu bir yoldan ibaret. Yolumuza kimler çıkıyor, kimler yolculuğumuza ansızın yol arkadaşı oluyor hepsi bize sürpriz oluyor. 
Her ne kadar bazı şeyleri olan dahilinde yaşamak istesek de genellikle plansız gelen olay örgüleri ile yolumuzda ilerliyoruz. Hal böyle olunca da ne yazık ki bazı şeyleri çok geç anlıyoruz.  
***


 “Herkesi, kendin gibi bilmek...” Bu cümleyi bilmeyen, söylemeyen yoktur. Başıma ne geldiyse, herkesi kendim gibi bildiğim için demişizdir. Başımıza gelen en büyük felaketlerin nedeni insanoğlunun kendi nefsidir aslında. 
Nefsine yenik düşen herkes suçuna bir suç ortağı arıyor ve kendini psikolojik olarak rahatlatmaya çalışıyor. Herkes kendince çok iyi ama genel tabloya herkes, her şeyden muzdarip ve birilerinden şikayetçi. Bu hayatta herkes kendi yaşamının mimarisidir. Kişi ne yapıyorsa iyisiyle, kötüsüyle, sevabıyla, günahıyla kendine yapıyor. Kimse, kimseye boş yere gönül koymasın derim ben...  
***
Seni güçsüz görmek isteyen insanlar daima olacaktır. Güçsüz olduğun da, en zayıf yerden kırıldığını gördüklerinde sevinenler de illa ki olacaktır. Onları sevindirmek senin elinde. Seni güçsüz görmek isteyenleri sevindirmek mi yoksa seni güçsüz görmek isteyenlere o sevinci yaşatmamak mı? Hangisi daha çok senin elinde?  
***
Hakkını vererek yaşamak zor iş. Yaşarken bin parçaya bölünmeyen, başkaları için kendini talan etmeyen , önceliği daima kendi ruhu ve içsel duyguları olan herkese selam olsun. Yaşamın hakkını vererek yaşamak bu olmalı... 
Bugün bir yerlerde birileri gözlerini açarken, birileri de ne yazık ki hayata veda edecek. İşte hayat tam olarak böyle bir şey. Bugün; kiminin doğum günü, kiminin ise ölüm günü! 
SON SÖZ
Unutma; doğarken de, ölürken de bir başınasın bu hayatta, ona göre hayatını yaşa.