Türkiye’de bir süredir toplumsal muhalefet kazanı kaynıyordu.

Vatandaş nezdinde iktidar değişimi için gerekli şartlar neredeyse oluşmuştu.

Küresel salgın ekonomiyi yormuş...

Rusya-Ukrayna Savaşı piyasaları sarsmıştı...

6 Şubat depremi güven duvarını yerle bir etmişti...

Halk; hayat pahalılığından, enflasyondan, alım gücünün düşmesinden, zenginle yoksul arasındaki makasın açılmasından, ekonomik belirsizliklerden usanmıştı.

Son 20 yılda eleştirel yaklaşım, ilk defa bu kadar tabanda yaygın kanaat haline gelmişti.

Kararsız seçmen oranı yüzde 20’leri aşmıştı.

Erdoğan’dan ziyade kararsızlığın AK Parti üzerine odaklığı görülüyordu.

İhtiyaç olunan tek şey toplumsal muhalefeti, iktidar değişiminden yana yönlendirme kabiliyetine haiz bir siyaset geliştirmekti.

Aslında formül basitti.

Halka ulaş ve kucaklaş.

Dertlerini dinle.

Taleplerini topla.

Sinir uçlarına dokunma.

Pozitif ol ve umut ver.

Saldırgan olma.

Rol kesme sahici ve samimi ol.

Didaktik konuşma, hor görme ve yabancı sayma.

Çalış ve daha çok çalış.

Fakat olmadı. Becerilemedi.

Muhalif siyaset, büyük gösteren türden ayndaki yansımalarını gerçek sandı.

Bir kükrese ‘Anadolu ayağa kalkar’ sananların miyavlamaları dahi duyulmadı.

İllüzyona kapılan muhalif siyasiler, toplumsal muhalefetin hassasiyet noktalarını ıskaladı.

Sandılar ki ‘tıpış tıpış!..’

Sandılar ki ‘seve seve!..’

Seçmenin başka yolu yok, nasılsa gelecek...

Gelmedi!

Gelmezdi!

Haliyle sonuç kendileri için hüsran oldu...

Temsildeki yetersizliğe ve siyasi kimlik bunalımına rağmen toplumsal muhalefetin karakterli duruşu, demokrasimiz adına bu seçimin bir başka kazanımı oldu.

Biz, seçim süreci boyunca ‘büyük milletimizin iradesi’ derken yalnızca iktidarı seçenleri kast etmedik, etmiyoruz.

Sağlıklı, yapıcı ve kapsayıcı bir yaklaşımda olan eleştirel ve karşı yorumların da toplumumuzun yapıştırıcı güçlerinden olduğuna inanıyoruz.

Karşı duruşlarını mantıklı temellere dayandıran her eleştirinin, sosyal birikim ve gelişim adına önemi yadsınamaz.

Önemli olan bu toplumsal muhalefetin bir düşmanlaştırmaya dönüştürülmemesidir.

Toplumsal muhalefetin bireysel ve kişisel kazanımlara araç kılınmamasıdır.

Toplumsal muhalefetin, ülkenin ve milletin gerçekliğine dayanmasıdır.

Bu seçim sürecinde muhalif siyasi aktörlerin, milletin genelini anlamadığı gibi toplumsal muhalefetin nedensellik yapısını da okuyamadığını gördük.

Şimdi artık birilerinin bu muhalif siyasilere, ayna tutması gerek...

Tıraş bitti!

Tutulacak aynanın sihirli olmaması gerek!

O ayna karşısında duranı dev gösteren cinsten olmamalı.

Peki, o aynayı kim tutacak?

Gerçeği, ancak gerçeği kabul edenler yansıtabilir.

Görüyoruz ki muhalif siyasiler halen gerçeği kabul etmekten çok uzaktalar...

Sonuçlara bahane olarak giydirecek kılıf arıyorlar...

Mağlubiyeti kabul etmek büyük bir erdemdir.

Önce bu gerçeği kabul edin...

Ardından kendinize gerçeği yansıtan bir ayna ve onu tutacak samimi eller bulun...

Kirli ellerin tezgahına düşmeyin.

Zehirli dillerin övgülerine aldanmayın...

Saygıyla...