‘Journalism or Blackmailing’ Yani gazetecilik ya da şantaj!
Kuramsal çerçevede klasik bir tartışmaydı.
Meslek etiği ve ilkelerine dair eğitimden geçmiş her idealist kişinin tercihi gazeteciliktir.
İlke bilmeyen, etikten bihaber, mesleğin kamusal sorumluluklarının kıyısından geçmeyen vasatların yönelimi hep şantajdır.
Çünkü şantaj, gazetecilikten daha çok kazandırır. Şantaj, gazetecilikten çok daha kolay zemin ve alan bulur. Ve popüler olur.
Bu haliyle şantajcılık ve gazetecilik arasındaki ayrımı yapacak olan kitledir.
Gazeteci, kitleye istediğini veren yani kitleyle sürüklenen değil aksine kitleyi doğruya doğru sürükleyendir.
Şantajcılar ise kitleye istediğini verir. Manipülasyon, dezenformasyon yapmaktan çekinmez. Kaosa, krize, ayrışmaya, kutuplaşmaya, çatışmaya hizmet etmeme sorumluluğu taşımaz.
Magazinel, sansasyonel, asparagas eğilimler gösterir.
Son dönemde gazetecilik ve şantaj rekabetinde cephe sayısının arttığına tanık oluyoruz.
Bir yanda meslek ilke ve etiğine sadakatle bağlı ve kamusal sorumlulukla gazetecilik yapma uğraşında olanlar var.
Karşı da ise kimler yok ki!
Gazetecilik faaliyeti adı altında etki ajanlığına rastlıyoruz.
Gazetecilik faaliyeti adı altında ‘basınla aklama’ çabalarına denk geliyoruz.
Gazetecilik faaliyeti adı altında ‘iş takipçiliği’ gayretlerini görüyoruz.
Gazetecilik faaliyeti adı altında ‘terör propagandası’ niteliğinde çalışmalarla karşılaşıyoruz.
Gazetecilik faaliyeti adı altında çıkar odaklarının yağdanlıklarını ve sözcülerini biliyoruz.
Gazetecilik faaliyeti adı altında kültür emperyalizminin hizmetkarlığına soyunmuş fondaşları dinliyoruz.
Bu liste uzayıp gidebilir.
Görevi salt kamuoyunu doğru bilgilendirmek gazetecilik mesleğini, organize kötülüğün operasyonel aparatı haline getirenlerin yaptığı en basit ifadeyle ‘medya terörü’dür.
Ne yazık ki medya terörüyle mücadele edecek yasal bir çerçeve yok.
Ne yazık ki ismini yazabilenin ‘gazetecilik’ iddiasıyla ortaya çıkabilmesine müsait bir mesleki yasasızlık var.
Ülke genelinde onlarca İletişim Fakültesi var. Ve bu sıralardan her yıl yüzlerce genç mezun olurken meslekten uzaktan yakından alakası olmayanların hava gazı gibi boşluk doldurduğu kahredici bir atmosferi yaşıyoruz.
Gazeteciliğin; değer üretmeyen, haber değeri kavramının ayağa düştüğü, hiçbir sorumluluk temsili oluşturmayan, tamamen ticari ve tüccarlık faaliyeti olarak görülen bir mesleğe dönüşmesi, derin bir hayal kırıklığıdır.
Kitle psikolojisini olumsuz etkileyen bu medya terörüyle mücadele etmek adına acilen meslek yasasına, meslek odasına, mesleki yeterlilik adına diploma şartına ihtiyaç vardır.
Yoksa dejenerasyon bitmiyor, bitmez!
İşte bir örnek!
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Lideri Devlet Bahçeli, TBMM’de 3’üncü Yasama Yılı açılışında DEM Parti sıralarını ziyaret ederek, muhataplarıyla tokalaştı.
Bilge Lider, bu hareketini de net ifadelerle özetleyerek “Uzattığım el, gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenenin temenni ve teklifidir” ifadelerini kullandı.
Türkmen Beyi Bahçeli’nin açıklamalarına rağmen ‘sosyal medyada’ çarpık ifadeler üzerinden kara propaganda süreci başlatıldı.
Kerli ferli akıl sahibi diye görülen tipler dahi yalana ortak oldu. Kitleye dönük yapılan bu yalan enjeksiyonunun tesadüfi olduğunu düşünmek ahmaklıktır.
Kitleyi bu kadar kolay manipüle edilebilir halde bırakmak ise başlı başına bir sorundur! Acil neşter vurulması gerekir.
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, sosyal medyada yürütülen bu kara kampanyaya cevap verdi.
MHP Genel Sekreteri ve Bursa Milletvekili Büyükataman, şunları söyledi:
“Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin yapmadığı bir açıklamayı yapmış gibi, söylemediği sözleri söylemiş gibi servis eden, yalan haber yapmayı meslek edinmiş bazı sosyal medya sayfalarının bir taşeron partinin trol merkezinden yönlendirildiği anlaşılmaktadır.
Karanlık bir stratejinin ürünü olan bu operasyon sayfaları; FETÖ ve PKK’lı trollerle birlikte organize ve eş zamanlı bir şekilde Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli hakkında yalan haber yapmışlardır.
Çok geçmeden bu paylaşımları yapan hesapların arkasında taşeron bir siyasi partinin, siyasi geleceği ümitsiz, sözde genel başkanının olduğu anlaşılmıştır.
Bu hastalıklı şahsın kendi yaptırdığı yalan haberlere kısa süre sonra çıkıp gerçekmiş gibi cevap vermesi, Genel Başkanımızın söylemediği sözler üzerine yorum yapması siyasetin değil tıbbın konusudur.
Aziz milletimiz, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin ne dediğini ve takdire şayan milli duruşunu gayet iyi bilmektedir.
Kendi yalanlarına kendileri inanıp cevap veren hastalıklı kafaları büyük Türk milletinin takdirine bırakıyoruz.”
Sayın Büyükataman’ın her satırına katıldığım bu açıklaması bir gerçekliği ortaya koymasının yanında yazıya konu durumun vahametini de göstermektedir.
Cumhurbaşkanlığı makamının, Hükümetin, İletişim Başkanlığı’nın acil konularından biri de ‘gazetecilik meslek yasası’ olmak zorundadır.
Mesleğini kamusal sorumlulukla icra edenlere saygıyla…