Kıymetli okur, Dün Lider Haber televizyonunda yayınlanan ve Neslihan Çelik Alkoçlar’ın sunduğu Gündem Özel adlı programda MHP MYK Üyesi ve MHP 28’inci Dönem Bursa Milletvekili Fevzi Zırhlıoğlu, konuk oldu.

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermesi sıcak gündemiyle başlayan programda MHP’li Zırhlıoğlu, Özdağ’a yönelik şöyle dedi: “Bu kararıyla babasının kemiklerini sızlatmıştır herhalde!”

İşin açığı pek sanmıyorum.

Zira babası merhum Muzaffer Özdağ da Başbuğ Alparslan Türkeş’i sırtından hançerlemişti.

12 Mart 1971’deki askeri muhtıradan bir gün önce istifa ederek Türkeş’i yarı yolda bırakmıştı.

Ümit Özdağ’ın siyasi kariyeri de farklı değil.

Önce MHP’den sonra İYİ Parti’den ayrıldı...

Kendi partisini kurdu. Ülke kamuoyunda karşılık bulan sığınmacılar konusunu aşırı bir yaklaşımla istismar ederek popülarite kazandı.

Gele gele kendine bulabildiği yer ‘kazanırsa iç savaş çıkar’ dediği adayın yanında oldu. ‘FETÖ’cüler doldu’ dediği partinin bulunduğu ittifaka yanaştı.

***

Öyle bir siyasi atmosferden geçiyoruz ki ideolojisi babasından miras kalanların her biri savruluyor sanki.

Dün yine bir kemik sızlatmaya daha şahit olduk.

Babası marksist leninist dev sol tarafından çapraz ateşe alınarak katledilmesinin 43’üncü yıl dönümüne 3 gün kala bir oğul çıktı ve günün marksist leninistlerinin desteklediği adaya oy vereceğini açıkladı.

Ne hazin!

Gümrük ve Tekel Bakanlığı görevinde iken sol terör odaklarınca öldürülen Gün Sazak’ın oğlu Süleyman Servet Sazak’ın üstelik tercihini “Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminde oyum da kalbim de kendisi 24 Oğuz Boyu’ndan biri olan Begtili boyuna mensup Sayın Kılıçdaroğlu'ndan yana...” ifadeleriyle duyurması garipsendi...

Kendisi de bir dönem MHP milletvekili olan oğul Sazak’ın bu yaklaşımı, benzer tavırda olanları değilse bile milliyetçi camiayı düşündürmeli...

***

14 Mayıs seçimleriyle görüldü ki ülkemizde milliyetçi oylar, etkin ve belirleyici bir role sahiptir.

Peki, bu oylar neden tek bir çatıda buluşamamaktadır?

Milliyetçilik fikrinin ve pratiğinin kalesi olan MHP, neden bu yüzde 30-35’ler seviyesinde olduğu görülen milliyetçi tabanı kapsayamamaktadır?

Evet, MHP kendi logosuyla girdiği seçimde sürpriz yaptı.

Evet, MHP anket şirketlerince yapılan tahminlerin ötesinde bir oy oranı ile baraj sorunu yaşamadığını ispatladı.

Evet, MHP vekil sayısını artırdı.

Evet, MHP 14 Mayıs sonuçlarıyla ittifaktaki yerini güçlendirdi.

Fakat dünden bugüne tablo şu:

2011 genel seçimlerinde yüzde 13.

2014 yerel seçimlerinde yüzde 14,7.

Haziran 2015 genel seçimlerinde yüzde 16,3.

Kasım 2015 genel seçimlerinde yüzde 11,9.

2018 genel seçimlerinde yüzde 11,1.

2019 yerel seçimlerinde yüzde 7,3.

14 Mayıs’ta da yüzde 10,1.

Oransal değişime baktığımızda görünen gerçek, MHP muhalifken kazanıyor.

Bu aslında bir yönüyle bugün ne yapacağı bilinmeyen milliyetçi seçmenin muhalif kimliğini de ortaya koyuyor.

Fakat kıymetli okur, siz sanıyor musunuz ki MHP genel merkezi, bizim kıt aklımızla yaptığımız bu okumayı yapamıyor.

Elbette ki yapıyor.

Ve şöyle diyor: “Önce ülkem ve milletim...”

Peki, bu ne demek?

Bu, 15 Temmuz hain darbe girişimi ile gün yüzüne çıkan küresel odaklarca destekli Türkiye’yi bölme girişimine karşı duruştur.

Ülkemiz ve milletimizin bölünmez bütünlüğü ve birliğine karşı gün gibi ortaya saçılan düşmanlıklara cevaben bir tavır ortaya konuluyor.

Önemli olan konumlandığını yer değil orada konumlanmanızın nedenleridir!

Hangi saiklerle orada veya buradasınız?

Nedenleriniz arasında kişisel emelleriniz ne sırada?

***

Her birimizin kime oy vereceğimizi belirlerken baz aldığımız farklı kriter ve unsurlar olabilir. Mesela benim bu seçimlerde kararımı şekillendiren öncelikli unsurlardan biri Karabağ Zaferi’dir.

Sizin de oyunuzu verirken kendinizi ikna etmek ve kararınızı anlamlı kılabilmek adına geçerli nedenlere ihtiyacınız olmalı.

Salt bir kişiye düşmanlık üzerinden hareketle alınan kararların ve atılan adımların bir sonuç doğurmadığını işte bugün içine düştükleri durumla Millet İttifakı örneklendiriyor.

“Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” fikrinin etrafında birleşenlere bir bakın hele!

Dil uyuşsa fikir uyuşmaz! Fikir uyuşsa kan uyuşmaz! Kan uyuşsa doku uyuşmaz! Doku uyuşsa ruh uyuşmaz!

Zira hiçbiri uyuşmuyor!

Ne dilde ne işte ne de  fikirde birler!

Sayın Kılıçdaroğlu, dün bir söz de Özdağ’a verdi...

İmzalanan protokol metninde görüyoruz ki kayyum uygulaması sürecek.

Üniter yapı korunacak.

Anayasa’nın ilk 4 maddesine dokunulmayacak.

Türklük ifadesi korunacak.

Bunlar çok güzel taahhütler.

Peki, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bölücü terör örgütü pkk’nın siyasi uzantısı HDP’ye verdiği sözler ne olacak?

Sırrı Sakık’ın çık açıkla dediği kapalı kapılar ardında verilmiş sözler yalanacak mı?

Sırrı Süreyya Önder’in ifadesiyle bazı şeylerin taahhüdüne dayalı olarak üzerine aldığı ‘ağır sorumlulukları’ yerine getirmeyecek mi?

Özerklik iddiası ne olacak mesela?

Abdüllatif Şener iyi söyledi: Meclis çoğunluğu Cumhur İttifakı'nda iken Kemal Bey'in seçimi kazanması ile verdiği sözlerden hiçbirini gerçekleştiremez, Meclis'ten hiçbir kanunu geçiremez, Millet İttifakı'nın en büyük iddiası olan güçlendirilmiş parlamenter demokrasi artık hayal olur.

Öyleyse fazla düşünmeye gerek yok. Milletin kararı belli...

İthal ve uyduruk demokrasi masallarıyla Türkiye’nin kurucu felsefesinin özünü oluşturan tam bağımsız yolunu açmamız gerek.

Bu yol, çetin ve ağır olsa da açılacak...

Saygıyla...