Değişim tam olarak nedir,  nerede,  ne zaman başlamalıdır?

Yenilgi değişim için ana unsur mudur, kaybetmek yeterli bir sebep midir?

Hangi durum değişimin başlaması için uygundur?

Hangi şart başlangıca işarettir?

Değişim kimden başlamalıdır?

Değişmesi gereken kişi, konu ve meseleler nasıl belirlenmelidir?

Bir yanda Ekrem İmamoğlu, diğer yanda Tanju Özcan değişim için bir şeyler yapmaya başladı.

Biri manifesto dediği ama manifestoya yakından bile yaklaşmayan bir web sitesi açtı, diğeri Bolu’dan Ankara’ya yürüdü.

Birinin açtığı web sitesi dağ fare doğurdu şeklinde, daha çok başkalarından destek bekleyen ve sanki ‘bakalım ne tepkiler gelecek, ona göre yola devam ederiz’ minvalinde bir hareketken, diğeri içinde bulunduğu partinin en tepesindekinden tutun da önüne çıkana küfür kıyamet bir metotla yürüdü.

En kritik olan ise, değişime giderken birleşmek büyümek, çok olmak, çoğunluk olmak, çoğunluğun sesi olmak gerekirken, daha değişimin başında bölünmüş olarak başlamış olmaları.

Değişimin kitleler için, kitlelerle birlikte yapılabilir olma süreci, daha başında olmamış bir hareket.

Ya da kişisel arzuların toplumsal gereklerden daha ağır bastığı, bireysel çözümlerin ise kitlesel bir durum niteliği taşımadığı ortada.

İmamoğlu ve Özcan bir araya geldi mi, gelir mi bilmiyorum? Ama gelmeli mi, evet diyorum.

İkisinin hedefi de yeni bir parti kurmak ya da partinin içinde yeni bir başlangıç değil. Hedefleri sadece Kılıçdaroğlu’nu koltuktan indirmek, sonrası yine yok.

Aynı Kılıçdaroğlu’nun bulabildiği herkesi dahil ederek kurduğu içi boş masada, ortaya koyduğu tek hedefin Erdoğan’ı devirmek olması gibi.

Yani içeriği de, özü de, yöntemi de birbirine benziyor hedeflerinin.

Peki, Kılıçdaroğlu nasıl Erdoğan’ı koltuktan indiremeyerek büyük bir hüsranla havasını aldıysa, Özcan ve İmamoğlu’nun yaptığı hareketin karşılığı ya da devamı olacak mı dersiniz?

Sanmıyorum.

Çünkü kimse kabul etmese de, CHP zihniyeti,  içinde, kültüründe, hamurunda dinozorlaşmış fikirleri ve kişileri bulunduran ve barındıran bir zihniyet.

Ne konforlarını terk ederler ne de ihtimal yüzdesi garanti olmayan bir eylem için kıllarını kıpırdatırlar.

Zaten attıkları taş ürküttükleri kurbağaya değmedi farkındaysanız.

Erdoğan söz konusu olunca kendinden geçercesine sosyal medyaya yığılan CHP trolleri farkındaysanız son günlerde süt dökmüş kedi gibi.

Çünkü iki şahsın da eylemi bireysel, iki şahsın da hedefi sadece kendi koltukları, iki şahıs ta kendi partilerinde bile yeterince güven kazanmış kişiler değil.

İmamoğlu daha temkinli çünkü Midyat’a pirince giderken elindeki bulgurdan olmak istemiyor. Özcan daha külhanbeyi, ağzı bozuk, ağır abi takılıyor.

Ama sonuçta eylemlerinin toplumsal ve parti bazında karşılığı yok.

Değişimin temel ilkesi olan kitlesel hedefleri yok her şeyden önce.

İkisi de bir rüzgâr aldılar arkalarına ama kendileri de farkında kısa vadede bir halt olamayacaklarının.

Çünkü en zoru, yerleşmiş düzeni bozmak, arı kovanına çomak sokmak, gerekirse sahip olduğun her şeyden vazgeçerek yola koyulmak.

İkisinin de kaybedecekleri çok şey var ve göze aldıkları yol çok meşakkatli.

Yani sözün özü değişim önce, bunu hangi sebep ve gerekçeyle isteyip, hangi hedefe yürüyeceğini kati olarak ortaya koyarak gerçekleşiyor. İstersen tek kişi ol, yürüdüğün yol gerçek ise mutlaka yanında yoldaşların oluyor.

Ama önce samimiyet

Sonra cesaret gerekiyor…