Taksim’deki İsrail protestolarını görmüşsünüzdür.

‘Şimdiye kadar neredeydiniz?’ diye sormak gereken bir grup, ‘Filistin’ bahanesiyle şov yapıyor.

Zaman ayarlı aparatlar, kalkmış bir de İsrail’in işlediği insanlık suçu üzerinden Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ağza alınmayacak hakaretler ediyor.

Behey kuklalar! Dünya’da Sayın Erdoğan’dan başka bir ikinci lider var mı bu konuda İsrail’e karşı açık ve net konuşan!

Başlı başına tutarsızlıklarla dolu eylem, besbelli bir provokasyon. Polis de gereğini yapmış!

Neymiş polis tokat atmış!

Ne yapacaktı?

Kendisine tüküren, hakaret eden ve beddua edene selam mı duracaktı!

Ne yapacaktı?

Ahmakça bir senaryoya seyirci mi kalacaktı!

Ne yapacaktı?

Aldığı emri uygularken kendine mukavemet gösterene, tekme atana, itip kakana ‘lütfen efendim mi’ diyecekti!

Ne yapacaktı?

Türk devletine ve yöneticilerine yersizce ağzı salyalı çamur atarları mı izleyecekti!

Anadolu’da bir laf var: Has etmiş! Yani iyi etmiş!

Sosyal medyada bu provokasyonun aparatları da ‘Türk Polisi’ne saldırıyor; ‘İsrail Polisi’ diyor.

Bir kez daha bu ülkenin hain yetiştirme potansiyelini hafife almamak gerektiğini gördük.

Ailesinin terbiye edemediğini şüpheniz olmasın ki devlet terbiye eder!

Batı hayranlığının yumuşaklığı ile ‘şiddet’ başlığında Türk Polisi’ni eleştirenler gidip o övdükleri batılı büyük demokrasilerdeki polisin eylemlere nasıl müdahale ettiğine bir baksın.

Fransa’da cop, Almanya’da elektroşok, İngiltere’de plastik mermi, ABD’de direk kurşun görmedik mi!

Öyle de ahmak bir grup var ki kesilmiş kırpılmış bir görüntüde sadece polisin tokadını görüyor ve tepki gösteriyor. Eylemi yapanların kim ve niyetinin ne olduğunu bilmiyor, önemsemiyor.

Sonra da bunlardan biraz daha fazla azılı militanların düzenlediği saldırıda bir polis şehit düştü mü timsah gözyaşı döküyor!

Yahu sen daha dün polise ‘faşist’ diyordun! Şimdi niye ağlıyorsun?

Biliyoruz ki militanın yaşı ve cinsiyeti olmaz! Militan militandır! Kadın da olabilir! Yaşlı da! Fark etmez!

Ülkenin huzuru ve güvenliğini baltalamak isteyen kim varsa ona karşı; kahraman Polis, Jandarma ve Asker gücünün her zaman yanındayız.

Kendisine tüküren, hakaret ve beddua eden eylemciye tokat atan yeşil kıyafetli polis memurunun elleri dert görmesin. Az bile etmiş!

Çünkü o tükürük ve beddua, memurun şahsına değil bizzat Türk Polis Teşkilatı’na karşı yapılmıştır.

Dolayısıyla İçişleri Bakanlığı’nın da ilgili memur hakkında bir soruşturma yapması söz konusu olamaz.

Aksine bakanlık, o memura ödül vermeli; kurumuna yapılan hakarete kayıtsız kalmadığı için teşekkür etmelidir.

Yoksa kafasına esen tükürsün, kafasına esen hakaret etsin, kafasına esen beddua okusun, kafasına esen saldırsın!

Bu eylemlerin hiçbiri, herhangi bir özgürlük tanımıyla açıklanamaz.

Bakanlığın yapması gereken budur!

Sayın Bakan Ali Yerlikaya’ya da ‘memurunun arkasında durması’ çağrısında bulunuyoruz.

Kahraman Türk Polis Teşkilatı’mızın 179’uncu kuruluş yıldönümüne gölge düşürülmemelidir.

Toplumun huzuru ve güvenliği için şehitler vermiş bu büyük teşkilatın her bir üyesine, alçaklık karşısında sahip çıkılması gerekir.

Vatandaşlık bilincinde olan her bir kişinin, emniyet mensuplarına yardımcı olmak ödev ve sorumlulukları arasındadır.

Suç, bir gün hepimizi bulabilir. Gün gelir her birimiz kişisel veya toplu bir suçun ortağı olabiliriz. Suçlu veya zanlı iken polise saldırıp sonra da mağduru oynamak iflah ve ıslah olmaz bir ruh hastalığıdır!

Polisin, jandarmanın ve askerin olmadığı, herkesin kendi adaleti ve özgürlüğü için savaştığı günlerin kaosunu bir düşünün de sonra bu işlere cesaret edin.

Yağmur, çamur, kar demeden, bayram seyran bilmeden, evdeki çocuğunun büyüdüğünü göremeden ve bizler için canını esirgemeden çalışan Türk Polis Teşkilatı’nın her bir ferdinin Polis Haftası’nı yürekten kutluyorum.

Yüce yaradan ayaklarına taş değdirmesin…

Şehit polislerimize saygıyla…