Kıymetli okur,

Materyalizm, toplumunu önüne katmış adeta sürüklüyor.

Bireysellik ve ben merkezli yaklaşım, öylesine yaygınlaştı ki sosyal hayatın her alanında bu tutumun yol açtığı bir yara veya maraza rastlamak mümkün.

Elbette insanın kendine değer vermesini, gelişimini sürdürmesini, haklarını bilmesi ve aramasını, kişiliği ve karakterini ortaya koymasını son derece önemli buluyorum.

Zaman zaman çatışmaya, ayrışmaya ve düşmanlığa dönüşse de bu benlik mücadelesinin iletişimle çözülebileceğine inanıyorum.

Fakat toplumla buluşma, uzlaşma ve barışma konusunda bu bireyci eğilimin tutkularına yenildiğini, hırslarına kapıldığını ve ait olduğu çevreden uzaklaşarak yapay bir tatmin alanına sığındığını söylemeliyim.

Bu noktada bireyin toplumla barışı derken kesinlikle konformizmden bahsetmiyorum. Zira konformist tutuma karşıtlığımı çok defa dile getirdim.

Toplumla barıştan kastım esasen bireydeki fikri ergenliğin terbiyesidir.

Peki, bunun yolu nedir?

***

Kıymetli okur,

İnsanların biyolojik ergenlik dönemleri vardır. Bu dönemi atlatanlar artık fiziksel anlamıyla yetişkin sayılır.

Bir de bu dönemden bağımsız insanların düşünsel veya bir başka deyişle fikri ergenlik dönemleri vardır.

Ki çoğu insan fikri ergenlik dönemini atlatamadan hayatını tamamlar.

Bu dönemi atlatabilenler ise halihazırda topluma rağmen toplum için, kendinden önce öteki için yaşamanın yolunu gösterirler.

Bu yolu öğrenmek ve yola katılmak, birey için bir uyum evresi değil aksine uyanma vaktidir.

Dönemin şartlarına göre yol göstericinin kimliği de karakteri de değişim gösterebilmektedir. Bazen bir şair uyandırır bireyi… Kimi zaman bir asker… Gün gelir bir kanaat önderi gösterir gerçeği… Bir tasavvuf ehli açar kapıyı… Siyasetçi, sanatçı da olabilir kimsesiz bir çocuk da…

***

Ülkemizde geçmişte bir dönem toplumsal kopuşlar yaşandı. Bir yandan kimlik inşası kurulurken diğer yönüyle bir yabancılaşmaya kaynaklık edildi. Aradan geçen zamanda bu derin izlerin kimi atlatıldı, kimi travmaya dönüştü.

Yine yakın tarihte toplumun bir kesimine odaklı refahın uyum getireceği sanılıyordu fakat sonuç uyuşma oldu. Bir beden olarak düşünürsek toplumun bacakları, öylesine şişti ki hissizleşti. Bırakın koşmayı yürüyemez oldu.

Fakat artık toplumsal buluşma, uzlaşma ve barışmayı tesis etmeliyiz.

Küresel ateşin etrafımızı sardığı ve şiddetin giderek tırmandığı bugünlerde, toplumu bir araya getirecek ve bir arada tutacak yolları genişletmeliyiz.

Ama refahla, ama milli duygularla, ama inançla, ama ideolojiyle neyle olursa olsun bu tesisi sağlamalıyız.

Fikri ergenlikten kurtaramadığımız toplumu, kanlı hesaplaşmaların yaşandığı coğrafyamızda kazananı olmayan düellolar içinde bulabiliriz.

***

Ne denli etkili olabilir? Turistik hevesin ötesine geçip bir uyanış doğurabilir mi? Bilmiyorum.

Ama uzun yıllar sonra dün yeniden Bursa Mevlevihanesi’nin kapılarını açmasını son derece kıymetli buluyorum.

Pazartesi günü duyurduğumuz üzere Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen yapı, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un katılımıyla resmen açıldı.

Birincisi bu yapının yeniden açılmasını, politik anlamda toplumla buluşma ve uzlaşma adına bir kazanım olarak görüyorum.

İkincisi 4 asırlık tarihi bulunan yerleşkenin yeninden tesisini inanç kenti kimliğinin ve kültürel çeşitliliğinin zenginleştirilmesi olarak sayıyorum.

Üçüncüsü yapının ilk günkü formuyla inşasını tarihe vefa olarak addediyorum.

Dördüncüsü yapının ana işlevini korumasını ve içeriğinin müzeyle derinleştirilmesini değerli buluyorum.

Beşincisi ‘piyasalaşma’ illetinin kuşattığı tasavvufun, resmi bir çerçevede ticarete konu edilmesine müsaade etmeyen bir temsilin kıymetli olduğuna inanıyorum.

Altıncısı bireyin ve toplumun gönlüne şifa ve huzur bulacağı duraklar geliştirmeyi çağın gerekliliği olarak görüyorum.

Açılışta konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın “Sevgi, aşk ve muhabbet Bursa sokaklarına dalga dalga yayılacak” ifadesine ümitle katılıyorum.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un “Mevlevîliğin, dergâha kapanıp dışarıyla ilgilenmeyen bir yapı olduğu zannı uyanmamalıdır. Zira, Hz. Mevlana’dan feyzle devletin dirliği, milletin huzurunu esas alan Mevlevîlik, ülkenin bekası için her zaman hassas olmuştur. Devlet, millet her zora düştüğünde, mesela özellikle 18 ve 19’uncu yüzyıllarda peş peşe savaşlar yaşanırken, Mevlevî dergâhları sosyal dayanışma ve yardımlaşma görevi üstlenmiştir. I. Dünya Savaşı’nda; tren hattına yakın Yenikapı Mevlevîhânesi’nde bir hastane kurulmuş, Galata Mevlevîhânesi’nde yardım toplanmış, Kıbrıs ve Girit gibi adalardaki Mevlevîhâneler, zulüm gören Müslümanlar için bir sığınak, Anadolu’ya bir geçiş noktası olmuş, 'Mücâhidîn-i Mevlevîyye Alayı' adını taşıyan gönüllü alayı Filistin cephesinde çarpışmıştır” sözlerini, bu yapılara bakış açısından iyileştirici ve ıslah edici buluyorum.

Bursa Valisi Mahmut Demirtaş’ın açılıştaki konuşmasında Mevlevihane’ye yönelik ‘terbiye ocağı’ benzetmesi üzerine düşünmek gerek.

***

Tekrar altını çizmek gerek ki bu yapının topluma ve kente katkı sağlayacağına şüphe yok. Yazımızda konu edindiğimiz fikri ergenlikten kurutuluş için bir durak olabilir mi? İşin açığı bunu şimdiden kestirmek mümkün değil.

Pınarbaşı’nın karşısındaki yapının şimdilik içindekiler değilse bile dışındakilerin terbiye ettiğini söylemeliyim. Meselemiz de zaten bu, insanı yaşarken bulmak…

Tüm bunların dışında şunu da söylemeliyim. Evet, yerleşkenin her köşesinde emek var. Büyükşehir çok titiz çalışmış ve ciddi gayret göstermiş. Ortaya çok incelikli bir eser çıkmış.

Ama bu eseri toplumla daha fazla buluşturmalıyız. Yerini değiştiremeyeceğimize göre burayı daha erişilebilir kılmalıyız. Ulaşım alternatiflerini çoğaltmalıyız.

Saygılarımla…

***

Delinin taşı, haber yarışı!

Bir deli bir kuyuya taş atıyor, kırk akıllı duyurmak için yarışıyor.

Dün sosyal medyada bir iddia ortaya atıldı: ‘Bursa’da 5 şiddetinde deprem oldu!’

Yahu kim dedi?

Kim duydu?

Bilinmiyor!

Haber siteleri, kaynağı belirsiz iddiayı sorgusuz sualsiz yaymak için birbiriyle yarışıyor.

İşin garibi ne biliyor musunuz?

İddia sosyal medyada patlıyor.

Haberi yapanlar yine sosyal medyada duyuruyor!

Bu sürat haberciliği 6 Şubat’ta başımıza çok işler açtı!

Oradan ders çıkarmadık halen aynı hatalara teşneyiz.

Bu noktada Lider Bursa Yazı İşleri Müdürü Ahmet Kundakcı’yı kutluyorum. Deprem haberini en doğru şekilde aktardı. Ve kamuoyunun paniğinden rant devşiren gazetecilerden olmadığını bir kez daha gösterdi.