Dün yeni yılın ilk günüydü. İş başında olunca benim açımdan çok farklı değil yani sıradan bir gündü. Ama asıl curcuna bugünden itibaren kopacak. Bazı adaylar tek tek açıklanacak. Küskünler, kırgınlar ve parti değiştiren rüzgar gülleri artacak. Harcadığı paraya yanıp dövünenler olacak. İnsanlardaki vefasızlığın siyasete nasıl yansıdığına tanıklık edeceğiz.
Tabi bunlar olurken ben dün uzun uzun düşünme fırsatı buldum, “Ne yazayım. Elde avuçta bir tek dedikodu yok, siyasi gelişme yok (var da yok). Karar verdim edebiyat yapmaya.”
Aylardan ocak, biraz geç de olsa kışın kendini yeni yeni hissettirdiği günleri yaşıyoruz. Aman aman denilen bir soğuk falan olmasa da, yağmurlu gri günler var. Olsun varsın.
Eskiden doğup büyüdüğüm yerde lapa lapa kar yağar, kardan adam yapardı çocuklar. Kartopu oynayan gençler ve gürül gürül yanan soba başında sohbetler. Üstüne bir de pişirilen kestaneler. Bugün kilosu 200 lira olduğu için görüp iç geçirmek yeterli oluyor.
Bunlar olmasa da başka konular var hayatımızda. Kış mevsimi içerisindeyiz. Televizyondan aldığınız veya sosyal medyadan öğrendiğiniz pek çok nedeninin hava muhalefeti olduğu trafik kazası haberleri. Ardı ardına haber bültenlerinde yer alıyor ve canınız sıkılıyor değil mi?
İnsanların hayatlarını kurtardığına seviniyorsunuz, şükrediyorsunuz. Onlarca maddi zarar, iş yerine gecikmeler ve neredeyse sizi patronunuzla işinizden kovulma noktasına getiren diyaloglar, odun ve kömür bulamayan fakir insanların çektikleri çaresizliğin soğuk ızdırabı…
Her ne kadar her mevsimin kendine özgü bir güzelliği olsa da insan o bahar aylarının rengârenk çiçeklerini, bir oraya bir buraya uçuşan ve konacağı çiçeğe bile çok seçici davranan o güzelim kelebekleri özlüyor inanın.
Birbiriyle muhabbete tutuşan kuşların cıvıltılarını ve güneşin o sımsıcak gülüşünü büyük bir sabırsızlıkla ve istekle bekliyoruz hepimiz bu kış günlerinde. Hatta kimi zaman bu kış ayları içerisinde barındırdığı ayazları ve buz gibi havasının yanında; kapalı havalarla da insanı içine kapanık bir dünyaya sevk etmekte ve biraz da karamsarlığa yöneltmekte düşünce olarak. Tıpkı ben.
Ama her şeye rağmen umutlu ve geleceğe ilişkin pozitif bir beklentiye sahip oluyorsunuz. Çünkü bu kışın, kuru ayazların, hasta hasta geçirilen birkaç haftanın biteceğini, baharın güzelim çiçekleriyle, kuşlarıyla, böcekleriyle kısacası tüm güzellikleriyle size merhaba diyeceğini biliyorsunuz.
Bu yüzden kışın size çektirdiği sıkıntılara göğüs gerer ve yaşadığınız zorlukları yenmesini bilir ya da onu yenecek gücü kendinizde hissedersiniz. Çünkü çok değil birkaç ay sonra kış bitecek, ilkbahar gelecek ve ardından doyasıya güneş ve sıcaklıklarla yaza merhaba diyeceksiniz. Ver elini Konyaaltı.
Peki ya ömrünün kışına gelenler. Onlar ne yapacak? Yaşanılan bir hayat var; ömrün sonbaharına gelinmiş ve ömrünün kış’ına da oldukça yaklaşılmış. Öyle bir ömür düşünün ki, gelecek nesillerin o kişi hakkında bahsedebilecekleri bir eser bırakmamış, öyle bir ömür düşünün ki “Gelecekte yaparım, yarın yaparım” diye boş uğraşlarla sonuna gelinmiş.
Öyle bir ömür düşünün ki size ardınızdan güzel sözlerle anacak kişilerle samimi diyaloglar, dostluklar kuramamışsınız, insanlarla hayata ilişkin bir şeyleri paylaşmamışsınız.
İşte bu insanlar, hayatlarının sonuna geldiklerini anladıklarında ya da o sona yaklaştıklarını sezdiklerinde artık bazı şeyleri gerçekleştiremeyeceklerinin fark edilmişliğini ve bunun büyük hüznünü içten içe yaşarlar.
Belki de en rahat olmaları ve huzur içerisinde geçirmeleri gereken ömürlerinin son anlarını bu huzursuzluk ve topluma kazandırılmış hiçliğin içerisinde geçirirler.
Er geç ömrünün kışına merhaba diyecek bizlerin, aynı pişmanlık ve huzursuzluğu yaşamamak için arkamızdan gelen nesle faydalı ve yararlı hizmetlerde bulunmamız gerekmez mi?
Mümkünse bizden sonra gelecek insanların faydalanabileceği eser ya da eserler bırakmamız gerekmez mi? Herkesin kendi uğraş alanı ve fırsatları çerçevesinde bunu yapması mümkündür öyle değil mi?
Yeter ki ömrün sonunda “İnsanlara ben şu yardımı yapmıştım, gelecekte insanlara şöyle bir faydası olacak” diyebilelim. Ya da “Benim ortaya koyduğum bu eser, insanlara ya da topluma şu yönüyle rehber olacak” cümlelerini ömrümüzün sonbaharına geldiğimizde söyleyebilelim.
İşte dostlar o zaman bırakın mevsimlerden kışı yaşamayı, hayatınızın kışına da gelseniz; gönül rahatlığıyla ve huzur içerisinde tamamlayabileceğiniz bir ömür sizleri bekleyecek, sizlerin olacaktır.
Ne dersiniz?