Muhalif politik bir ezber olarak sürekli istismar edilse de eğitimdeki genel manzaraya, sade vatandaş gözüyle bakıldığında da kronikleşen sorunlar fark edilebiliyor.

İyimser çerçevede geçmişle kıyaslandığında özellikle fiziki şartlar ve imkânlar konusunda mesafe aldığımız ortadadır. Fakat sorunların odağında nicelikten çok niteliğin olduğu görülmektedir.

‘Her şeyin başı eğitim’ sözünü dillere pelesenk hale getirmiş toplumumuz, eğitimdeki kaliteyi sorgulamaya müfredattan, öğretmenden veya okuldan önce belki de öğrenciden başlamalıdır.

Ebeveynler olarak bizler çocuklarımızı öğrenciliğe ne ölçüde hazırlıyoruz? Anne ve baba olarak bizler, ‘eğitim ailede başlar’ sorumluluğunu taşıyor muyuz?

Bugüne kadar sisteme yönelttiğimiz eleştiri oklarını bu noktada acaba biraz da topluma mı çevirmeliyiz? İşin açığı içinden geçtiğimiz zaman diliminde toplum eleştirisi yapmak bir cesaret işi…

Eğitimli eğitimsiz toplumun tüm kesimleri; ifade veya basın özgürlüğünü savunur. Siyasete dönük iktidarı veya muhalefeti eleştirmeye değer atfeder. Ancak iş kendilerini eleştirmeye gelince kızar, köpürür.

Kimse kusura bakmasın! Eğitimin mevcut koşullarında onu, bunu veya şunu savunma çabam asla yok. Ama gördüğüm ülkede eğitime dair yaşadığımız sorunun ilk ve en önemli aktörü aileler…

Birincisi tüm eğitim koşullarını kendi çocuğunun başarısına indirgeyen ve hep en iyisini kendi çocuğuna layık gören zihin yapısı… Tekdüze yaklaşım ‘başka ne olacaktı ki’ diyebilir!

Oysa eğitimin bir süreç ve ekosistem olduğu kavranmalıdır. Sporda, iş hayatında, kültürde olduğu gibi eğitimde de başarı, toplu uyum ve yükselişle gelir. Çünkü çocuklarınızın eğitim hayatı, yalnızca sınıflardan ibaret değildir.

Biz toplum olarak çocuklarımızı, okul sıralarında eşitleyemezsek insan doğasının ve günümüz ekonomi şartlarının zaruri bir sonucu olarak onlar, gelecekte hem sosyal hayatın hem de iş hayatının içinde adil olmayan eşitlenmeye maruz kalacak.

Kıymetli okur, sizinle bir sistem uygulamasından toplum eleştirisi paylaşmak istiyorum.

Eğitimci olanlar bilecektir; okullarımızda ‘Şube Öğretmenler Kurulu’ (ŞÖK) diye organ var. Anlaşılacağı üzere öğretmenlerden oluşan bu kurul, bir takım kararlar alıyor.

ŞÖK’ün karar aldığı konulardan biri karne notları sınıf geçmeye yeterli olmayan öğrencinin durumudur.

İşte bu noktada çok vahim örnekler yaşanmakta, gelecek adına endişe verici duyumlar gelmektedir.

Özellikle ortaokullarda hem notları geçmeye yetmeyen hem de devamsızlıktan kalması gereken yadsınamayacak derecede çok öğrencinin ŞÖK kararı ile bir üst sınıfa geçirildiği söyleniyor.

‘Yahu bu 1-2 öğrencidir’ diyebilirsiniz. Fakat değil. Öyle ortaokullar var ki yarıdan fazlası ŞÖK ile geçmiş. Düşünün sadece 1 dersin 1 sınavına girmiş onda da geçer not alamamış ancak ‘ŞÖK!’ demiş sınıfı geçmiş…

Liselerde de durumun çok farklı olduğu söylenemez. Bilhassa özel okullarda devamsızlıktan kalması gereken çocuklar, bir taksit bedeli fazlasına takdirle sınıf geçiyor… Bu daha da saçma!

İşin açığı bu konuda istatistikin ne olduğunu öğrenmek adına CİMER üzerinden 30 Haziran’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bir dizi soru ilettim. Ama MEB’in Temel Eğitim Şube Müdürlüğü dün şu cevabı verdi:

4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun 3. Bölümünün 7. maddesinde ‘Kurum ve kuruluşlar, ayrı veya özel bir çalışma, araştırma, inceleme ya da analiz neticesinde oluşturulabilecek türden bir bilgi veya belge için yapılacak başvurulara olumsuz cevap verebilirler.’ şeklinde ifade edildiğinden; konuyla ilgili herhangi bir işlem yapılamamıştır.

Aslında bir cevap vermedi… Normal, nasılsa eğitimde tatil dönemindeyiz…

Hadi sistemin uygulamasında geçerli ve tutarlı mantıksal dayanaklar bulduk diyelim. Yahu bir aile, çocuğu sınıfı geçecek yeterlilikte değilse buna nasıl izin verir? Ya da ŞÖK ile geçsin diye çabalar. Anlamak mümkün mü?

‘Aman diploması olsun da 2 ile 2’yi toplamasa da olur’ kafası… ‘Yahu diploma olmazsa ehliyet nasıl alacak’ salatası… Bir yığın zırva dolu bahane…

Okullarımızı bakımevi, öğretmenlerimizi ise bakıcı olmaktan kurtarmalıyız.

İster kabul edin, ister etmeyin! Ben böyle düşünüyorum. Eğitimdeki sorunları çözmeye aileden başlamak zorundayız. Çocukların karnelerinde aile puanı olmalı. O puan diploma notunu etkilemeli. Sınavda ek puan olarak yansımalı.

Ama bu istismar edilmemeli. Şeffaf olmalı. Herkesin puanı bilinmeli ki aileler birbirinin denetçisi olabilsin.

Ayrıca akşam olsun, gece olsun fark etmez. Şehirlerde zorunlu aile okulları açılmalı… Anne ve babanın çocuğuna karşı sorumluluklarının sınırları genişletilmeli. Özellikle lise mezunu olmayan genç yaştaki anne babaların bu okullara gelmesi maddi olarak da teşvik edilmeli…

Aileyi korumak eğitmekten geçer.

Saygılarımla…