‘Dış Güçler!’

Türkiye’de bu ifade, bir klişe, bir ezber veya beylik bir laf şeklinde görülüp karikatürize ediliyor.

Oysa bu ifadenin gerçekliğini görmek, kurgusunu anlamak ve planını sezmek gerekiyor.

‘Dış güçler’ ifadesinin hem dışardaki hem de içerdeki gerçekliğini görmek isteyenler için referans kaynaklar var.

Bunların başında Atilla İlhan’ın “Tokat gibi bir kitap” diye tanımladığı Mustafa Yıldırım imzalı “Sivil Örümceğin Ağında” kitabı geliyor.

Yine rahmetle andığımız Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” da bu konuda aydınlatıcı bir eserdir.

Bu iki müthiş araştırma dosyası, Türkiye’nin politik, ekonomik ve kültürel anlamda bağımsızlık sorunsalını ana hatlarıyla resmetmektedir.

Ayrıca kendisini de rahmetle andığımız Metin Aydoğan’ın hangi kitabını okursanız mezkûr gerçekliğe tanık olursunuz.

Şayet sizin için okumak zor geliyorsa youtube’da Nuriye Atabey’in 2000’li yılların başında Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu ile yaptığı röportajı izleyebilirsiniz.

Saygıdeğer Hablemitoğlu’nun adı geçen araştırması, Türkiye’de hangi sivil toplum yapısının ‘dışardan talimatla’ kontrol edildiğini anlamak adına bir turnusol görevi gördü.  

***

Bahsettiği röportajında da sevgili Hablemitoğlu, şu ifadeleriyle tabloyu özetliyordu:

“Türkiye'de yabancı ülkelerin; küreselleşmeci diye nitelendirilen, Batı ile iş birliğine açık, iş birliği yaptıkları, bunun karşılığında da bedel ödedikleri, profesyonel anlamda ekonomik ilişki içinde oldukları birtakım kuruluşlar var. Bunların Türk Vakıflar Mevzuatı'na göre hiçbir şekilde yurt dışı ile bağlantı kuramamaları gerekiyor. Özellikle parasıyla ilişki içine girmemeleri gerekiyor. Bunun bir prosedürü var, hem de uzun bir prosedürü var. Ancak bunu denetleyecek olan kuruluşun, yani Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün başında bulunan kişi, Vakıflar Genel Müdürü de maalesef bu iş birliği yapan vakıflardan birinde, Türk Demokrasi Vakfı'nda yönetim kurulu üyesiydi. Şimdi her ne kadar ayrıldığını ifade etse de. Dolayısıyla hiçbir şey yapılamıyor devlet tarafından. Oysa yasalarımıza göre suç olan şeyler, maalesef devletin gözü önünde yapılmaya devam ediliyor.

Alman Vakıfları ile ilgili kitap yayınlandıktan sonra 14 kuruluş, vakıf ve dernek olmak üzere ortak bir bildiri hazırladılar ve imzaladılar, kamuoyuna da bunu açıkladılar. ‘Alman Vakıfları’na tam destek veriyoruz’ diye yapıldı bu açıklama ve bu açıklamayı imza atan kuruluşlara bakıyorsunuz TESEV, TÜSİAD'ın. TESEV mutlaka ve mutlaka Türkiye'de yasalar uygulansa gerçek anlamda ilk kapatılacak kuruluşlardan bir tanesi. Türkiye'de yasalara göre vakıflar ve dernekler politika yapamaz. Yurt dışında ilişki için bakanlar kurumundan izin almak zorundalar. Şimdi o kadar ağır koşulları var ki oysa bunlar Kıbrıs'ın feda edilmesi dahil olmak üzere Türkiye'nin temel çıkarları doğrultusunda Türkiye'nin güvenlik konseptine aykırı demeçler yapıyorlar ve bu anlamda provokasyonlar geliştiriyorlar. Ve amaç dışı, yetkilerini aşarak birtakım organizasyonlara imza atıyorlar. Bu anlamda Türkiye'de TÜSİAD'ın ve TESEV'in ilk kapatılması gereken kuruluşlardan biri olduğuna inanıyorum. Çünkü Türkiye bir hukuk devletiyse gerçekten sermaye kesimini temsil etseler de bunlar yasaların üzerinde değil…”

***

Peki, Sevgili Hablemitoğlu’nun bahsettiği 2001’de yayımlanan bildiriye hangi sivil yapılar imza atmıştı?

AEGEE/İstanbul (İstanbul Avrupa Gençlik Forumu Derneği), DAÇE Ortak Sekreteryası (Doğu Akdeniz Çevrecileri), DDD (Demokratik Değişim Derneği), Die Brücke-Alman Kültür ve Hayır Derneği, EKDAV (Ege Kadın Dayanışma Vakfı), Habitat ve Gündem 21 Gençlik Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Yerleşimleri Derneği, KADER (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği), Marmara Belediyeler Birliği, SODEV (Sosyal Demokrasi Vakfı), TARİH VAKFI (Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı), TBBD (Türkiye Belediyeler Birliği), TESEV ( Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı), TOSYÖV (Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler ve Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı), TÜKODER (Tüketiciyi Koruma Derneği), Türk Demokrasi Vakfı, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, TÜSES (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) ve WALD (Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi).

Lütfen listeye bakınız ve bugün hangisi hangi çalışmaları yapıyor diye merak edip araştırınız!

Bugün durumun hem yasal hem de finansal anlamda 2000’li yılların başından daha vahim olduğunu göreceksiniz.

O yıllarda politika yapmaya ve parasal ilişkiye izin vermeyen yasalar, 2008 yılındaki değişiklikle birlikte artık her türlü finansal iş birliğine geçit veriyor.

Vakıflar Kanunu’nun da kesinlikle yenilenmesi gerekiyor. Ekonomik bağımsızlığın bir dönemeci de bağımsız bir siyaset ve bağımsız bir sivil toplumdur.

Yandaş ve fondaş sivil aparatların boruları sınırlarımızın dışına uzanan muslukları kesilmeli.

***

TÜSİAD YK Başkanı Orhan Turan ve TÜSİAD YİK Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras’ın açıklamalarını da bu bağlamda okumak zorundayız!

Hukukun üstünlüğünden dem vuranlar ne ironiktir ki tarlalara fabrika kuranlar! Yani kendilerine göre hukuk arayışındalar!

Onların yaptığına hukukun üstünlüğü arayışı değil daha çok gugukun küskünlüğü demek gerekir. Zira biliyorsunuz ki guguk kuşları, yuva korsanıdır. Kuluçka evresinde başka kuşların yuvasına yumurtlar ve yavrularını o kuşlara baktırırlar. Bunlar da öyle istiyorlar ki dertleri başkaları yüklensin kendileri hep kaymağı yesin!

Hep kazansınlar! Hep emek sömürüsü yapsınlar! İşçilerinin ikramiyelerini bile ödemesinler! Ama hep onlar haklı olsunlar!

Kusura bakmayınız! Hiçbir şey bildiğiniz yok! Bu halinizle sizler ne modern ne çağdaş ne ilerici ne de aydın sayılabilirsiniz!

***

Önce ülkem ve milletim diyen iş insanlarına saygıyla…