Koskoca bir yıl geçti ve 2024’ün son gününe gelip çattık. Bu yıl iyi mi geçti, kötü mü? Bu herkese göre değişebilir. Önemli olan kötülerin içinden iyisini alıp ders çıkararak mutlu olmaktır.
Gelelim günün önemine ve mevzuya. Noel zamanı, yılbaşı vakti geldi mi; memleket bin parça, milli arıza nükseder. Her yıl aynı teraneler.
Bağnazı lanetler, inançlısı aldırmaz da kutlamaz da kılar yatsısını yatar, burjuvası özentiden kudurur, varoştakinin uzaktan ağzı sulanır. Tatlı su enteli kimin tarafını tutacağını şaşırır, kaldıysa ermişi aşmışı hepsini hoş görür; ne umursar, ne küçümser, ne aşağılar ne baş tacı eder. İhtiyatlı saygısıyla izler.
Hasılı gıcık olmanın da tapınmanın da yavanlığı, sadece yorar, zihne bulantı verir. Katolikler 24 Aralık’ta çam dikiyor, İsa doğmuş diye. Ucuzundan plastik cılız ampullerle ışımaya çabalayan bir mahzun çam ağacına, ‘misyoner’ muamelesi, dinimiz ve kültürümüzün orta yerine dikilen put muamelesi yapmak, bünyeye beyhude zulüm.
Çam ağacına duyulan gıcık, anonim edebiyat çevrelerinde alkışlanan eserlere ilham olmuştur, ‘Kim bu dünyada yılbaşını yaparsa baş tacı, öbür dünyada gözüne girer süslediği çam ağacı’ gibi. Noel Baba deseniz, tır tırı gitmiş, fır fırı kalmış, tam geyikli baba. Uyduruk ama şoven yanımıza ilaç misali. Kuzey Kutbu’ndan değil, bizzat Demre’den Aya Nikola. Bir nevi Nasreddin hoca şirin baba figürü.
Koca göbeğiyle varsın, bacadan indiğine ağacın dibine iki paket attığına inansın yavrular. Siz büyüklüğün hakkını verin. İnancını, kültürünü sahiplensin, değil mi ama?
Bir dönem Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı Mevlüt Yeni’nin ortaya attığı “Noel Baba şort giyip denizde kayak yapsın” önerisi de yabana atılacak bir teklif değildi yani. Hiç değilse geyik demodeliğini ortadan kaldırırdı ama olmadı.
Hindiye gelirsek; Hayvanat aleminin en hakkı yenmiş, komik ama ezik mahlukatı. Avrupa ellerinde ‘TURKEY’ diye anılmasına içerlemekte haklı olunsa da, sırf yılbaşı mezesi diye dışlamanın, ötekileştirmenin anlamı var mı? Tabii ki yok efendim! O dışlanan hindi, bugün diyetisyenler tarafından kırmızı et yerine önerilmesiyle meşhur.
Ve nihayet, nedir bu süs püs bu şaşaa. “Elin Hristiyanı’nın bayramını sahiplenmek, ortak olmak da neyin nesi? Hadi bakalım onlar da bizim gibi kurban kessin, el öpsün, şeker versin bakılım, ben onlar gibi girmem yeni yıla” demek de mümkündür ve diyen de vardır.
Elbette ki, isteyen kafasına göre girebilir, isteyen de girmez kalır eski yılda. 2024’te benim 2025 de benim el ne karışır? 365 günden sadece biri için arıza, takaza çıkarmak, ‘kültürümüz zehirleniyor’ paranoyası ya da ‘en büyük çam ağacı benimki’ kronikliği aynı dar köprüde buluşturur insanı o kadar.
Bu gece ve 1 Ocak’ta yani yarın sabah! Gecenin kulları, yorgun bedenler, koma sonrası insana dönüşme çabasındaki vatan evlatlarının değil köşe yazısı, gazete okumaya mecali kalmaz. En kabadayısı yalapşap milli piyango listesinde eşelenir, sonra yine sızar.
Ve Antalya. Gazetelere şöyle bir baktım. Her yılbaşı gibi öyle renkli reklamlar yok. Eğlence programlı otel sayısı yok denecek kadar az. Eskiden neydi öyle. Ünlü sanatçılar ve onlarla eğlenip yeni yıla girmek isteyen birçok ünlü Antalya’mıza akın ederdi. Şimdi eser yok.
Eskiden dansözsüz (oryantal) kimine göre de yanlış olsa bile ‘Oryantel’ olmazdı bu eğlenceler. Şimdi olsa da olur olmasa da olur modu var. Ekranda bir göbek görmek için 364 gün beklemiş bir milletin yılbaşı gecesi kanlı canlı dansözü pazardaki don gömlek satanların tezgah üstündeki kılıktan kılığa girişi gibi izlemesi kültür kaynaşmasında dönüm noktası olurdu.
Doğunun oryantali, batının Christmas’ında kaynaşırdı canlar! Ne yalan söyleyeyim benim çevremde bile yılların alışkanlığı, mandalina yiye yiye seyredip yeni yıla girerdi ahali.
Görüyorsunuz değil mi, ne antika milletiz, ne alaturka şeyleriz... Bir plastik çam ağacı, bir geyikli babanın gücü bu kültüre yeter mi? Aman ha bir gece için ‘ÇAM’ları devirmeyesiniz!
Neyse bir kez daha hepinize MUTLU YILLAR. Hoş geldin 2025. Gelen gideni aratmaz inşallah.