Savaşların insanlık trajedilerinin normalleştirildiği bu süreçte Ortadoğu’da yeni bir senaryo ile karşı karşıyayız.
Gazze’de kırk beş bin masumun katledilmesine sebep olanların ABD senatosunda alkışlandığı, Rusya-Ukrayna savaşı ile nükleer tehdidin doruğa çıktığı, Suriye iç savaşı ile Suriye’nin toprak bütünlüğünün pay edildiği bir iklimde olmaz denilen her şey artık olur hale gelmiştir…
İsrail Barbarlığı Gazze’de sürerken İran beklenirken Lübnan’ın hedef alınması senaryonun ince işçilikle dizayn edildiğini gösteriyor.
Çarşamba sabahı günün ilk ışıklarıyla HTŞ’nin uyandırılıp Halep’in batısındaki İran ve Suriye ordusuna ait mevzilere saldırtılması çok bilinmeyenli yeni bir denklemi ortaya çıkardı.
Denklem sorusu Suriye ne olacak?
Ama yanıtı çok zor ve komplike.
Çünkü Suriye’de Suriyeliden çok Suriyeli olmayan bir demografi var. Suriye’nin ne olacağı onların ne yapacağına endeksli gözüküyor.
ABD Başta olmak üzere Rusya-İran-İngiliz-Fransız ve uyluğu tespit edilemeyen yüzbinlerce savaşçı var.
ABD’nin kara gücüm dediği “PYD-PKK-HTŞ” var…
Bu yapıların tamamı Suriye’ye çökerken Türkiye’nin sınır güvenliği ve göç kaynaklı endişeleri daha belirgin hale geliyor.
Suriye’de olma denenler olurken, Suriye Devlet Başkanı Esad’ın Şam’a sıkışıp “saçını taraması” onunda Emperyalist kuşatmadan haberdar olduğuna işaret ediyor…
Gelinen bu noktada; İran’ın güç kaybı ile Rusya’nın Ukrayna aksında sıkışmışlığı güç kaybıyla Suriye’de mücadele edemez hale gelmesi bir oldubittiye sebep olacak derken, Dün gece Halep HTŞ’nin kontrolüne geçti.
Şam askerlerinin direnmemesi, faklı gurupların HTŞ ye destek vermesi Yeni senaryonun fragmanı olsa da yeni gelişmelerin ne olacağı merak konusu.
Belki de ABD’nin PYD ve HTŞ üzerinden Suriye’de yeni bir konumlanma evresi ile 800 civarındaki ABD askerini çekerek bölgede bu terör yapılarına teslim etmesi muhtemel gözüküyor. Yani ABD’nin “teröristan” hayali belirginleşiyor.
Hal böyle olunca, Türkiye Suriye krizinde hem sınır güvenliğini hem de bölgesel barışı hedefleyen bir politika izlemesi önemli hale geliyor.
Bölgesel istikrarın sağlanması için Türkiye’nin çabalarına uluslararası aktörlerinde destek vermesi önem kazanıyor.
Suriye konusunda M4 karayoluna paralel 30 km’lik güvenli bölge konusunda ısrarcı olmamız İblid’e dikkat etmemiz ve tel Rıfat’a biran önce girmemiz yeni bir göç dalgasının önünü de kesecektir.
Jeopolitik zorunluluklar ve sınır güvenliğimizden öte toprak bütünlüğümüzün teminat altına alınması için terörle mücadele öncelikli stratejimiz olmakla beraber milli bütünlük içinde olmamız çok önemlidir.
Bu anlamda dış ve içi cephenin güçlü tutulmasının yolunu açacak bir adım atan Sayın Devlet Bahçeli aslında önemli bir sorun için tarihi bir adım atmıştır.
Sayın Bahçeli Emperyalizmin tutsağı Kandil ve Suriye’deki terör örgütlerini (PKK-PYD) siyasetin sırtından atmak için DEM’e önemli bir çağrı yapmıştır.
Gel Türkiye partisi ol demiştir…
İmralı sakininin Kürt halkı üzerindeki etkisini de devreye sokarak aslında Kürt halkının normal siyaset çizgisine davet etmiştir.
Bir anlamda kandil kenesini DEM’in üzerinden atmak DEM’li seçmeninde Türkiye siyasetine katkı vermesini sağlamak önemli olacaktır.
Yaşanan olayları birlikte değerlendirdiğimizde iç cephede tek yumruk tek millet olarak dış mihraklar ile mücadelemizi daha güçlü olacaktır.