İskandinav ülkelerinin “Askeri tarafsızlık” stratejilerinin temel sebebi nüfus azlığı ve bölgenin istikrarıyken bu stratejiyi bozan sebep Rusya Ukrayna savaşı olsa da öncesinde yaşanan birkaç kesit Finlandiya ve İsveç’i korkutmuştur.
İsveç'in askeri zayıflığı, 2013'te Rus bombardıman uçakları Stockholm'e bir “saldırı simülasyonu” yaptığında ve İsveç'in onları savuşturmak için NATO'nun yardımına ihtiyaç duyduğunda tam olarak ortaya çıktı.
2014'te İsveçliler, Stockhol takımadalarının sığ sularında bir Rus denizaltısının gizlice salındığına dair haberler çıktığında küçük dillerini yutacak kadar şaşırmışlardı…
Sonrasında Rusya’nın 2014 Kırım işgaliyle başlayan sürecin kapsamlı bir savaşa evirilmesi İsveç’te daha büyük korkular yaratmış olacak ki, Sanna Marin NATO ya girme girişimi alelacele gündeme getirdi.
Yani Askeri güç açısından NATO’ya zerre miskal faydası olmayacak İsveç’in temel gayesi NATO şemsiyesi altında 5. Madde kaynaklı kendini koruma çabasıdır.
İsveç’in son durumda kendini yalnız hissetmesi ve bölgesel gelişmeler kendi dinamikleri açısından çıkarlarına uygun gelebilir ama NATO ya emek vermiş Türkiye için bu gerekçeler inandırıcı ve haklı değildir.
Sınır güvenliği ve terör girişimlerinden endişe duyan her ülkenin yanında duran NATO müttefiklerimiz BM 51 ve NATO’nun 5. Maddesinin arkasında durmak yerine Türkiye’ye karşı hep ikiyüzlü ve eleştirel bir yaklaşım sergilediler. Mesele İsveç olunca akan sular duracak değil ya…!
Hal böyle olunca İskandinav ülkelerinin NATO ya girme sevdasının sadece endişe değil ABD merkezli siyasal bir stratejinin bölge üzerinde denenebileceğini düşündürüyor!
Zaten bölgeyi istikrarsızlaştıran sadece Rusya mı?
Aslında temel mesele Ukrayna Rusya savaşında NATO’nun AB ve ABD’nin çözümden değil bölgede Rusya’yı tepeleme düşüncelerinden kaynaklanıyor. Finlandiya ve İsveç’e korkuyu yaşatan sebepte bu ötelemenin yaratabileceği ateş çemberinin kendi ülkelerine sıçrayacağı endişesidir.
Kısaca özetlersek, İsveç’in NATO üyeliği kendilerine şemsiye olsa da bölgede fırtınaya sebep olacak bir yaklaşımdır.
İsveç güvende olacak da Türkiye’nin çıkarları ve talepleri ne olacak?
İsveç’te Kutsal kitabımız yakılırken, terör faaliyetlerine ve paçavralı gösterilerine izin verilirken, Terör elebaşları halen iade edilmemişken Türkiye’nin İsveç’in üyeliği için onay vermesi çok erken bir karar olur.
ABD’nin bu konudaki ısrarlı tutumu ve F16 kozunu kullanma girişimleri NATO müttefiki bir ülkeye yakışmayan ikircikli bir tutumdur.
ABD’nin Suriye’nin Kuzeyinde silahlandırdığı PYD-PKK unsurlarını Özel kuvvetleri vasıtasıyla eğiten tutumunu nereye koyacağız?
Bunlar Bölge istikrarını terör unsurlarıyla tehdit değil ise nedir?
ABD dışişleri Bakanı Bilington’un Türkiye ziyareti her ne kadar Gazze meselesinin görüşülmesi gibi yansıtılsa da asıl önceliğinin İsveç’in NATO üyeliği konusunda Türkiye’yi ikna etme ziyareti olacaktır. Bu arada hak ettiği gibi karşılandığını da söylemek lazım…
Çünkü ABD ve Dışişleri Bakanı’nın Gazze konusundaki kabul edilemez tutumu ve sicilleri ortadadır.
Hal böyle olunca, ABD’nin İsveç konusundaki taleplerine ihtiyatlı yaklaşmak lazımdır. Mesela,1980 sonrası Yunanistan’ın NATO üyeliğine onay verilmesi bugün Yunanistan’ı şımarık bir çocuk haline getirdi ise İsveç’in NATO üyeliği alelacele karar vermek benzer komplikasyonlar yaratabilir…
Kaldı ki; İspanya liderler zirvesinde derj edilen 11 maddelik yol haritası İsveç tarafından yerine getirilmemiştir.
NATO savunma Bakanlarından bu gecikme için Türkiye’yi sorumlu tutan kelimeler duyuyoruz. Aslında bu sözler yerine İsveç’in sözünde durmayan ve terör ile mesafe koyamayan tutumunun düzeltilmesi gerektiğini söylemeleri gerekiyor.
Peki, NATO İsveç ve Finlandiya’yı daha güvenli bir yer haline getirecek mi?
NATO’nun 5. Maddesi uyarınca, Finlandiya saldırıya uğrarsa tüm üye ülkeler yardımına gitmeyi taahhüt etmiş oluyor. Bu yakında İsveç için de geçerli olacak. Üyelikleri ayrıca İskandinav ve Baltık bölgelerinin savunmasını çok daha kapsamlı hale getiriyor.
Belki de asıl mesele Baltık bölgesinin yeraltı zenginlikleri ve ABD’nin bölgedeki nüfusunun artması arzusudur. Böyle bir tablo Çin-Rusya ve Avrasya politikalarının seyrini değiştirme ihtimali vardır…
Yani Rusya Çin diyaloğunun engellenmesi ilerde Baltık meselesi gündeme geldiğinde ali menfaatler öne çıkacak ve hâkimiyet gerilimi başlayacaktır.
O halde Türkiye’nin Avrasya politikaları ve Rusya başta olmak üzere bölge ülkeleriyle olan ilişkileri ve çıkarları bu karar öncesinde makro ölçekli düşünülmelidir.
Meseleyi sadece F16 alımına ve modernizasyon kitlerine bağlayıp daha büyük resme bakmadan verilecek bir karar ilerde birçok komplikasyonlar çıkarabilir.
Devlet aklı en doğru kararı verecektir…