Türklerin çiçek sevgisi, İslamiyet öncesi dönemlere dayanır. Erken devir Türk sanatında farklı türden çiçek tasvirleriyle karşılaşabilmek mümkündür. Orta Asya bozkırlarında yetişen çiçeklerden birisi olan lâle, Türklerin kültür ve sanatında yaygın olarak yer bulmuş çiçeklerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

***

Hun döneminde 5. Pazırık Kurganı’ndan çıkarılmış keçe üzerine aplike işlenen duvar örtüsünde tahta oturmuş bir tanrıça ve karşısında atlı bir figür yer alır. Tanrıçanın elindeki hayat ağacının uçlarında lâle motifleri göze çarpmaktadır. Uygur devri Bezeklik tapınaklarından 9 numaralı tapınağa ait bir freskte tasvir edilen Uygur prensi elinde zarif bir lâle tutmaktadır.

***

Günümüzde Berlin Staathiche Museen’de yer alan duvar resmi 8.-9. yüzyıllara tarihlendirilir. Yine aynı tapınağa ait olan Uygur asilleri (prensesleri) ve rahiplerini tasvir eden bir başka duvar resminde ise prensesin elinde benzer zarif bir lâle çiçeği bulunur. Elbette ki lâle tasvirlerine daha birçok örnek vermek mümkündür.

***

Yazımın başında belirttiğim gibi, lâlenin ana vatanı Orta Asya’dır. Buna karşın Anadolu’dan Kafkasya’ya, Avrupa’dan Amerika kıtasına kadar çok geniş bir coğrafyada görülebilmektedir. Doğal haliyle birçok farklı rengi bulunan bu zarif çiçeğin isminin Türkçe “tülbent” sözcüğünden türetildiği ve İngilizce’ye “Türk takkesi” (Turk’scap) olarak geçtiği ifade edilmektedir.

***

Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden itibaren cami, türbe ve mezar taşlarında sık bir şekilde kullanılan “Lâle” motifi vahdet-i vücudu yani Allah’ı sembolize etmektedir.  Güzellik ve zarafetin simgesi olan bu motifin Arap harfleriyle yazıldığında “Allah” kelimesiyle aynı harfleri bünyesinde taşıdığı bilinir. Bundan dolayıdır ki mistik olarak Allah’ın birliğini simgeleyen motif, Allah’a yakın olabilmek adına mezar taşlarına nakşedilmiştir.

***

Osmanlı sanatına en erken giren çiçeklerden olan lâlenin biçimlenişi zamanla değişikliğe uğramıştır. 16.yy.’ da oval olan form, 18.yy.’a doğru gittikçe uzayarak, aşırı uzun kadehli çizilmeye başlanmıştır. 19.yy.’da rokoko üslubu ile birlikte yerini güle bırakarak kullanılmaz olmuştur.

***

Antalya’mızın tüm mezarlıklarında, mezar taşlarının dilinden anlamayan bir kişi için irili ufaklı taşlar görülecek, ancak bu taşlar dikkatlice incelendiği takdirde her bir mezar taşının üzerine işlenen farklı bir işaret veya sembol ile ait olduğu mezarda yatan kişi hakkında nice bilgileri ortaya çıkardığının farkına varacaktır.

***

Tarihi, kültürel ve sanatsal açılardan bakılırsa; eski mezar taşlarımızın, türlü sanatları aksettirip, birçok sanatçının emeğini taşıyan, millî, kültür ve tarihimize ışık tutan çok boyutlu, pek kıymetli ve başka nüshası bulunmayan arşiv vesikaları olduğunu hemen hemen her yazımda tekrarlarım. Bugünde Tanrı’nın yaratıcılığını en güzel yansıtan varlık kabul edilen, tevhit işareti sayılan, doğal ve estetik güzelliğin sembolü olan lâle motifinin mezar taşlarına yansıması konusunu dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. 

SON SÖZ

Yazımı tarihimizin karanlıkta kalan köşelerine ışık tutan Süheyl Ünver’in ifadesi ile “mezar taşlarını sevmek medeniyeti sevmektir” diyerek noktalayalım.