Her seçim gibi 14 Mayıs ve 28 Mayıs sonuçları da bizlere çok şey öğretti!

Elbette birçoğumuz kendi penceresinden bu sürece bakıyor ve farklı çıkarımlarda bulunuyor.

Ve şüphesiz, tecrübeye dayanan bakışlar bizim öğrendiklerimizden daha derin sonuçlar görebiliyor.

Yaklaşık 50 günlük seçim sürecinde ‘Türkiye’de seçim nasıl kazanılamaz?’ sorusuna birçok cevap bulduk.

Türkiye’de ‘halka rağmen demokrasi’ diyerek seçim kazanılmaz!

Vatandaşın gerçek dertlerini sahiplenmeyip onları suni dertlere ikna etmeye çalışarak seçim kazanılmaz.

Yurttaşın nefretini odakladığı terör gruplarının desteklediği aday olmak veya terör gruplarının desteğine ‘Hayır’ dememek seçim kazandırmaz.

Son 10 yılda gerçekleşen her seçimde görüldüğü üzere sosyal medya illüzyonuyla seçim kazanılmaz.

Üstenci bir dil ve elitist yaklaşımla seçim kazanılmaz.

‘Ekonomi çöktü’ deyip ‘ekonomiyi çökerten neoliberal politikaların komserleriyle ortaklık’ yapmak seçim kazandırmaz.

Türk ve Türkçülük yadsınarak seçim kazanılmaz.

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini yok sayıp ismini, imzasını ve posterini istismar ederek seçim kazanılmaz.

Suriyelileri getiren nedenlerin aktörü ile ittifak yapıp ‘sığınmacıları göndereceğim’ demek seçim kazandırmaz.

Hak, hukuk, adalet vaadinde bulunup eski yol arkadaşına yapılan hukuksuzluklara sessiz kalıp sonra da onu sofraya çağırmak seçim kazandırmaz.

Anayasa’nın ilk dört maddesi ve Türklük ifadesiyle ilgili sorunun olmadığını, bir noktada kendini inkar edecek düzeyde protokol yaparak göstermeye çalışmak seçim kazandırmaz.

Tutarsız, ölçüsüz bir sözler bütünüyle seçim kazanılmaz.

Seçmeni hor görerek, aşağılayarak, saf sanarak ve hatta seçmene hakaret ederek seçim kazanılmaz.

Yanlış adayla seçim kazanılmaz.

Karşında olan herkesi ‘cahil, ahmak, aptal, bilgisiz’ görüp linç ederek seçim kazanılmaz.

Pr’cıların, reklamcıların, anketçilerin oyuncağı olacak düzeyde ucuz kampanya yönetiminin üçüncü sınıf senaryolarında aktörlüğe soyunarak seçim kazanılmaz.

Kasetle, kumpasla, iftirayla, karalamayla, yıldırmayla, dayatmayla, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeyle, baskıyla, zorbalıkla, ekabir bir edayla seçim kazanılmaz.

Bugün 30 Mayıs 2023! Türkiye’de ‘özerklik vaadiyle’ seçim kazanılamaz!

Kamu vicdanında yargılanıp suçlu bulunan ve terör destekçisi olarak görünenlere ‘özgürlük’ vaat ederek seçim kazanılmaz.

Batı medyasının ve başkentlerinin desteğini alarak seçim kazanılmaz.

‘YPG kendini savunuyor’, ‘HDP’nin pkk ile ilişkisini bilemem’ demek seçim kazandırmaz.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sözlerini dinlemeden, anlamadan, uygulamadan seçim kazanılmaz.

Tek hedef ‘Erdoğan’ı devirmek’ teziyle seçim kazanılmaz.

***

Peki, bunca kazanılmaz çıkarımın ardından seçim nasıl kazanılır?

Türkiye’de seçim kan ve doku uyuşmazlığı yaşanan ortaklık yapısıyla değil kayıtsız ve şartsız liderlikle kazanılır.

Ülkemizde seçim vatandaşın umudunu, aidiyet duygusunu ve köklü bağlarını büyüterek kazanılır.

Vatandaşla yüz yüze ve ona dokunarak seçim kazanılır.

Değişim vaadiyle değil değişimi yöneterek seçim kazanılır. Bir başka deyişle kendilerinde değişimi gerçekleştiremeyenlerin değişim vaadi ikna edici görülmez.

Irak’tan başlayıp Suriye’nin kuzeyi boyunca Akdeniz’e bir yılan başı gibi uzanan terör devleti emellerine karşı durmak seçim kazandırır.

Mavi Vatan’da egemenlik haklarını savunmak seçim kazandırır.

Balkanlar’da, Kafkasya’da, Orta ve Uzak Asya’da, Afrika’da ve dünyanın geri kalanında mazlumun yanında olmak seçim kazandırır.

Artık Avrupa Birliği (AB) yolu değil Türk Devletleri Teşkilatı yönü seçim kazandırır.

Kıbrıs Türkünün bağımsızlığını savunmak, Karabağ’ı özgürleştirmek seçim kazandırır.

Togg, TGC Anadolu, SİHA ve İHA, İmece Uydusu, Yusufeli Barajı, Akkuyu Nükleer Santrali, petrol ve doğal gaz araması yapmak seçim kazandırır.

Korku, endişe, panik, şüphe ve şaibeyle değil özgüven inşasıyla seçim kazanılır.

‘Allahu Ekber’ demek seçim kazandırır!

***

Yalnızca içerideki değil dışarıdaki muhalefetin de bunları öğrenmesi ve kabul etmesi gerekiyor.

Özellikle Batı’nın, kendi çıkarlarına dayalı politik ve ekonomik baskılarla Türkiye’yi kendine bağımlı kılma çabası nihayete ermeli.

Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere dünyanın gelişmiş ülkelerinin Türkiye’yi bir sömürge adası, veya bir pazar görme yaklaşımını terk etmesi gerekiyor.

Türkiye’nin mevcut kapasitesi ve özgün karakteriyle dünyadaki potansiyel hacmine ulaşmasına rıza göstermeliler.

Bugünün Türkiyesi, Avrupa için de güvenlik ve huzurun kapısıdır.

Bu kapı yıkılırsa Paris karışır!.. Berlin’de yeniden duvarlar örülür!.. Londra yiyecek pasta bulamaz!..

AB, Türkiye’de kendine göre demokrasi dayatmasından vazgeçip Türkiye’de halkın talebine dayanan demokrasiyi kabul etmelidir.

***

İktidar için de artık vakit arınma vaktidir...

Kötü imajlardan kurtulma... Türk demokrasisini uluslararası kamuoyunda anlaşılır bir seviyeye yükseltme vaktidir.

Gönülleri fethetmeyi seçimle sınırlamama ve hoş görüyle herkesi kapsayan bir kimliğe erişme vaktidir.

Neoliberal zincirlerden kurtulma, dünyadan hak ettiğini alma vaktidir.

Saygıyla...