Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, bu hafta grup toplantısında yine dünyada ve ülkemizde gündem olan meselelere ilişkin eleştiri ve değerlendirmelerde bulundu.

Çok kıymetli bulduğum için bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.

İstiyorum ki gerçek milliyetçilik ve devletçilik nasıl olur, olmalıdır, Devlet Bey’in ağzından siz de bir kez daha dinleyin.

Mülteci meselesi, İsveç konusu, Fransa’daki olaylar, tutuklanan gazeteciler, ulusal siyaset gündemindeydi bu hafta.

Altına imza atacağım cümlelerden işte örnekler:

“Türk siyasetinde faal halde bulunan her partinin birinci kaynağı Türk milleti, aidiyeti Türkiye’dir. Her parti Türkiye partisi olmak mecburiyetindedir. Suç ve suçluyu övmek, siyasetin doğrudan doğruya hukukun konusudur. Genel merkezi Ankara’da olup emri yabancı başkentlerden alan bir partinin demokrasiye, millete ve insana şerefli hizmet etmesinden bahsedilemeyecektir.”

‘Kur’an-ı Kerim’i yakmak ifade ve düşünce özgürlüğü olarak değerlendirilemez. Barbarlığın özgürlüğü olamaz. Şunu ikazla hatırlatırım ki Kur’an-ı Kerim bir kâğıt parçası değil, Allah’ın yeryüzüne indirilmiş nurudur’

“Siyasi partiler, Anayasa ve kanunlara uygun faaliyet göstermek zorundadır. Mehmetçiklerimize kurşun sıkan hainleri aklamak suçtur. Ölen teröristlere taziyeler yayınlamak suçtur. Bir televizyon kanalında bebek katilini övmek, çok kitap okuduğundan dolayı filozof mertebesine çıkarmak, bununla yetinmeyip hak gasbına uğradığını iddia etmek suçtur. Bu suça montaj diyerek destek çıkmak katmerli suçtur.”

“Siyasi partilerin kuruluş, program, faaliyet ve hedefleri Türkiye’nin kurucu felsefesi ile Anayasa’nın ilk üç maddesi ile çelişemez, çatışamaz, ters düşemez. Tam tersi fiiller, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sahasına ve Anayasa Mahkemesinin görev alanına girecektir. Anayasa Mahkemesi, Kandil’in düzmece mahkemesi, zilletin arka bahçesi değildir, asla da olmayacaktır.”

“Adalet suçluyu aklama gayesi güderse, eğer adalet ihaneti biberonla beslerse orada adalet batmış demektir. Adalet ve hukuk demek devlet demektir. Devlet giderse vatan gitmiş olacaktır. Bazı mihrakların sinsi, gizli ve potansiyel maksatları da budur. Anayasa’nın 6. Maddesi'ne göre hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan devlet yetkisini kullanamayacaktır. Anayasa Mahkemesi PKK terör örgütünü aklama, temize çıkarma, hunhar eylemlerini ibra makamı değildir. Aynı husus siyasi partiler için de geçerlidir.”

“Türkiye’de mülteci veya göçmen değil, adı üstünde geçici koruma statüsünde bulunan sığınmacılar vardır. Bunların sayılarını da 13 milyon olarak açıklamak kuyruklu yalandır. Düzensiz göç ile tavizsiz mücadele devam etmektedir. Suriyeli sığınmacıların ülkelerine güvenli, gönüllü ve onurlu geri dönüşleri bu kapsamdaki siyasetimizin ana fikir ve felsefesidir. Fransa’daki olayların Türkiye’ye sirayet etme ihtimalinden bahsedenlerin, Bursa’nın Mudanya ve Kocaeli’nin Dilovası ilçelerinde provokasyon çetelesi tutanların, ateşle oynadıklarını, buna izin verilmemesi gerektiğini buradan bildirmek istiyorum. Türkiye’yi tahrik ve taciz kıskacına alıp, iç huzursuzluğa hapsetmek için uğraşanlara müsamaha gösterilmemelidir. Türkiye, Fransa’ya benzemez. Türkiye onun bunun kirli emeliyle kaosa çekilemez. Herkes aklını başına alsın. Devlet ve vatan üstünde yazı yazdırmayız, kazı kazdırmayız, yabancı istihbarat örgütlerine piyonluk yapanlara göz açtırmayız.”

Sözün özü biz ne Fransa, ne İsveç,  ne de Suriye’yiz.

Biz Türkiye’yiz.

Hem içerideki hem dışarıdaki düşmanlar bunu bilsin, yoksa biz hadlerini bildiririz!