Küresel yön değişiminin yarattığı anafor coğrafyalarda pradigmaları yıkarken ortaya çıkan belirsizlik ortamı ekonomik ve siyasal komplikasyonlar da yaratıyor..!

Emperyal oyun kurucuların dünyayı yeniden konumlandırma senaryoları ile başlayan süreçte “vekalet savaşları” teorisi ileterör örgütlerinin ve güvenlik şirketlerinin de bu senaryonun figüranı yapıldığını görüyoruz.

Suriye’nin kuzeyine ABD’nin tasma taktığı PKK-PYD terör örgütlerini modern batı silahlarıyla donatılıp Türkiye’ye karşı kullanılmak istendiği bir tablo ile karşı karşıyayız.

Afrika’da 2020 den beri seri darbe girişimleri ve darbelerin öne çıkması “ekonomik ablukanın” kesif bir güç mücadelesine dönüşmesi ciddi bir sürecin başlangıcıdır.

Asya pasifik bölgesindeki süren ABD-ÇİN’in bilek güreşi ile Rusya-Ukrayna savaşının ölümcül hasarları sürüyor.

Akdenizin güvenliği ve doğu Akdeniz münhasır ekonomik bölgeler stratejisi bu jeopolitikte yer alan Türkiye’miz için önemli riskleri de beraberinde getiriyor.

Bu süreçte; NATO üyesi Türkiye’nin ortaya koyduğu milli refleks ve yüksek dış politika stratejisi gerçekten önem arz etmektedir.

Ülkemizin  Afrika’dan başlayıp Avrasya koridorundan Çin’e kadar ulaştığı bir süreçte güvenlk duvarlarını biraz daha yükseltmesinin gerektiğini görüyoruz...

Dünyada dev ekonomilerin patır patır döküldüğü, Dünya kaynaklarının yok edildiği bir süreçte küresel ısınma ve iklm krizi gibi çok önemli bir meselenin tablomuza eklenmesi dünyayı çaresiz ve agresif bir siyasi iklime itmektedir.

Türkiye ne yapmalı?

Böyle bir süreçte daha güçlü bir Türkiye’yi inşa etmek dikkat etmek her dönemden daha önemli hale getirmiştir..

Türkiye yüzyılı vizyonu aslında dünyadaki kaotik durumu lehimize çevirmek için çok daha sıkı sıkıya sarılmamız gereken önemli bir açılımdır.

Savunma sanayisini güçlendirmek tek başına çözüm değildir.

Bu aşamada bu büyük resmin tamamlayıcısı belki de en önemli unsuru olan Adalet, demokrasi,eğitim, sosyal politikalar,insan hakları öncelikli olarak geliştirilmelidir. Sanayi ve endüstriyel alanda yerli ham madde, yerli işgücü, yerli sermaye yapısıyla ilerlememiz tam bağımsızlık kavramına da anlam kazandıracaktır.

Bu kapsamda; Cumhur ittifakının seçim zaferi önemli hedeflerin başarılması ile taçlanmalıdır.

Türkiye iktidarı ve muhalefeti ile bir ve bütün olması ile başarılacak hedefler gelecek nesiller açısından ve Türkiye’nin bekası açısından önemli olacaktır.

Ancak; Türkiye’nin iç siyasetini tasarlamak isteyen Batılı emperyal başkentlerin olduğunu görüyoruz. Batılı yayın organları ile algı eksenli bir dizayn operasyonu yaparken muhalefeti de yanıltarak bu senaryoya oyuncu yapmak istediklerini maalesef gözlemliyoruz.

Peki muhalefetin durumu?

Seçim sürecinde muhalefetin koltuk ihtirası uğruna dış müdahale girişimlerine sessiz kalması kabul edilemez bir tutum olmuş ve sandık iradesi bu sessizliği cezalandırmıştır.

Türkiye üzerine oynanan büyük oyunları gören bir hükümetin varlığı ve Cumhur ittifakının önemli tarafı Sayın Devlet Bahçeli’nin uyarıları dış ve iç siyasetimizin rotası açısından önemli olmuştur.

Bu tarihi süreçte dış politikamız ne kadar önemli ise iç politikamızın gerçekçi bir zeminde tahkim edilmesi yerel idarelerin de bu sürece katkı sağlaması önem arz ediyor.

Bu çerçevede sayın Bahçeli’nin tüm büyükşehir belediyelerinin cumhurun idaresinde olması çağrısı aslında merkezi hükümetle uyum içinde hizmetin ve proje uygulamalarının çok daha kolay gelmesi anlamına gelmektedir.

Bu kapsamda sayın Bahçeli’nin İYİ partiye komşu olalım çağrısı anlamlı ve milli bir çağrıyken İYİ partinin peşinen retçi bir tutum alması yanlıştır.

Türkiye keskin bir süreçten geçerken MHP’nin ve Türk milliyetçilerinin Lideri sayın Bahçeli’nin yapmış olduğu bütünleştirici komşuluk çağrısına milliyetçi Hareket Partisini taklit eden İYİ partinin ret etmesi ne şık ne doğru değildir.

Demem o ki; Aslında sayın Bahçeli’nin çağrısının muhatabı Sayın Akşener’dir, bakalım 26 Agustosta ne diyecek? Partisindeki etkisiz kişilerin çıkışların düzeltecek mi?

İYİ parti kendine konumlanacak bir rota ararken bu çağrı aslında Türk milliyetçilerinin birlik ve bütünlük için bir konumda toplanma çağrısıdır.

Kanaatim o ki, İYİ partiyi yanlıştan kurtarma çağrısıdır.

Aslında,HDP gölgesindeki siyasal masada arayış içinde yıpranan İYİ partiyi stabil bir siyasi çizgiye hale getiren bir çağrıdır.

Son seçimlerin sosyolojisine bakınca kazanan milliyetçilik ve milli ülküler olmuştur.

Böyle bir gerçeklik ortadayken Milliyetçi hareketin liderinin çağrısına kulak tıkamak bu çizgiden uzaklaşmak değil mi?