Küresel salgın ile başlayan derin ekonomik krize Rusya Ukrayna savaş koşullarının eklenmesi ile küresel oyuna dönüştü.
Doğru bilinen yanlışların ortaya döküldüğü stratejinin planları yuttuğu bir dönemden geçiyoruz.
Paradigmaların yıkıldığı ama onun yerine tek bir hakim doktrinin konamadığı bir süreç yaşıyoruz.
Küresel ekonomi, küresel para sistemi, hegemonik devlet açısından ve iktisat politikaları açsından da böyle.
Mesela Rezerv para?
Yani ülkelerin bağımlı hale geldiği Dolar ve Euro!!
Dünyanın büyük fonları ve onları patronları ne diyordu?
Merkez bankalarına “paranızın değerini korumak istiyorsanız güçlü rezerv tutun” diyorlardı.
Batılı para patronları Merkez bankalarınızda “döviz rezervinizi arttırın, Finansal krizlerden bunu yaparak korunabilirsiniz” diyorlardı.
Ancak bu söylemin siyasi olduğunu Savaş gibi olağanüstü durumlarda ABD yaptırımları gibi bu rezervlere el konulabildiğini gördük.
Mesela Rusya Merkez bankasına ait ABD ve AB deki rezervler ve yatırım fonları biranda yaptırımlar ile kabusu yaşıyor!
Hani! parası olan düdüğü çalar misali, doların varsa her şey var diyorlardı.
Ancak, yaşanan pandemi süreci savaş şartları“üretmiyorsan hiçbir gücün yok” gerçeğini ortaya koydu.
Dünyada kırılan tedarik zincirleri, yükselen enerji, gıda ve emtia fiyatları, tükenen stoklar “paranın tek başına güç olmadığı” gerçeğini ortaya çıkardı.
Rezervlerin tıka basa dolu olsa da ürün bulmak zor ve pahalı hale gelince dünya ekonomik dengeleri yeniden konumlanma sürecine girdi.
Tahıl koridoru ve Tahıl krizi ile ortaya çıkan bu gerçek aslında ifade etmek istediğim meselenin bir kesitidir.
ABD finansal olarak hâlâ çok güçlü olmasına rağmen üretim alanındaki ağırlık Asya’ya doğru kaymaya başlayınca finansla üretim arasında bir gerilim yaşanmaya başladığını görüyoruz.
Dünyadaki hakim kapitalist sistemin nereye gideceği konusunda belirsizlikler ortaya çıkınca yeniden konumlanma süreci başladı.
ABD gibi Finans alanındaki hakim güçler ile üretim alanındaki öncülerin uzlaşamadığı bir güç çekişmesi var.
ABD doları halen rezerv para olmanın gücü ile finansal anlamda hegomanik güç olmasına rağmen üretim gücünü kaybetmiş durumda.
Bölgesel dengelerin değiştiği bu ortamda belirsizlikler oluşuyor.
Üretim aksların Asyaya doğru kaymış olması paranın yönünü belirleyecek ve finans merkezlerinin de yön değiştireceği kanaatindeyim.
Yani üretebilen kazanacak diye düşünüyorum!
Küresel ölçekte o kadar belirsiz bir süreç yaşıyoruz ki;Ben bunu “küresel ara rejim”olarak adlandırıyorum.
Peki, Türkiye için yakın vadedeki etkileri ne olacak?
Bu süreç bana göre bir karar anıdır!
-SAVUNMA
-GIDA
-ENERJİ
-SU güvenliği gibi stratejik güvenlik meselelerine de önem vermek gerekiyor.
Dünya güvenlik,finans,üretim gibi hayati alanlarda yeniden konumlanırken Türkiye’nin bu gelişmelere seyirci kalması elbette düşünülemez.
Ülkemiz Türkiye yüzyılı vizyonu ile bu denklemi kurmuş durumdadır.
Yerli ve milli kaynakların kullanılması mühendislik ve iş gücünün kendi insanı olması ile teknolojik üretimde önemli adımlar atmaktadır.
Üretim gücünü tahkim ederek teknolojik hamleler yapması önemlidir.
Türkiye yüzyılı vizyonu sadece ekonomik parametreler içermiyor, ekonomik,siyasi,kültürel, teknoloji ve inovatif bir hamleyi her alanda barındırıyor.
En temel mesele enerji kaynaklarımız, savunma sanayimiz, su meselemiz ve gıda güvenliğinin temin edilmesidir.
Dünya ile bütünleşen bir üretim programımızın ve inovasyon anlayışımızın da olması gerekiyor.
Çünkü, ihracatımızın uluslararası pazarlarda rekabet edebilmesi için nitelikli üretim gerçekçi fiyat ve stratejik ürün planlamasına ihtiyaç vardır.
Türk milleti Türkiye yüzyılı vizyonu temel alıp her birey üzerine düşen rolü yerine getirmelidir.
Çünkü, Yeniden konumlanma sürecindeki Dünya düzeninde Türkiye’mizin lider ülke olmasını temin edecek enerji yine milletin kendisidir.