İlk olarak 1891’de Dr. Anton Delbrück tarafından tanımlanan patolojik yalan, yalan söylemenin alışkanlık haline gelmesi durumu olup, başka psikiyatrik rahatsızlıkların, kişilik bozuklukları, dürtü kontrol bozuklukları, anksiyete bozuklukları veya depresyon gibi hastalıkların bir belirtisi de olabilmektedir. 
***
Delbrück patolojik yalan söylemeyi, bireylerin dışsal ödüller ya da belirli amaçlardan ziyade içsel bir dürtüyle hareket ederek bazen gerçeğe benzer fantastik hikayeler yarattıkları, takıntılı bir şekilde yalan söyleme eğiliminde bulunmaları olarak tanımlamıştır. 
***
Healy ve arkadaşları, 1915 yılında yaptıkları bir çalışmada, patolojik yalanın belirgin kişisel çıkarlara hizmet eden veya psikotik semptomların bir parçası olan yalanlardan farklı olarak, alışkanlık haline gelmiş doğasına vurgu yapmışlardır.
***
Patolojik yalan söylemenin temel özelliği, büyük ya da küçük fark etmeksizin, herhangi geçerli bir sebep olmaksızın bireyin yalan söyleme ihtiyacı hissetmesidir. Tipik olarak normal yalanları yönlendiren, bireyin kendine göre geçerli ve gerekli bir nedeni var iken, patolojik yalan söyleme davranışı gerçekçi ve geçerli herhangi bir gerekçeden kaynaklanmamaktadır. 
***
Bunun yerine patolojik yalan söyleyen birey, başkaları veya kendileri tarafından farklı görülmeye yönelik içsel bir arzuyla motive olmakta ve bu da öz imaj veya kimlikle ilgili köklü bir soruna işaret etmektedir. 
***
Psikanalitik kurama göre, patolojik yalan söyleme davranışı bilinçdışı çatışmalardan ve çocukluk deneyimlerinden kaynaklanmakta, kaygıya karşı bir savunma mekanizması ve kontrol duygusunu yeniden elde etmenin ya da öz saygıyı artırmanın bir yolu olarak ortaya çıkmaktadır. Yalanlar, bireyin egosu için gerçek dünyadan daha kabul edilebilir bir gerçeklik yaratmaktadır. 
***
Bazı durumlarda da tutarsız ebeveynlik tarzları, sıcaklık eksikliği ve aile içinde yüksek düzeyde çatışma, çocukların stresi yönetmek veya dikkat çekmek için yalan söyleme davranışını öğrendikleri bir ortam yaratabilmektedir.