Her bayram başka bir sevinçle geliyor. Adı üstünde BAYRAM! İyi de her gelip geçen bayram ömrümüzden de bir yılın kopup gittiğinin habercisi oluyor. 
Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı derken yılın yarısını tükettik, tabi ömrümüzden de. Milli bayramlarımızı da yan yana ekler, geçmişteki bayramları özlersek yaş aldığımızı fark ederiz.
Haydi bizim jenerasyon böyle. Peki yeni nesil Z ve X kuşağına ne diyeceğiz? Onların henüz önlerinde daha çok BAYRAM var amma onlar BAYRAMI tatil olarak görüyor. İşte mesele burada.
Bakın bayram öncesi emekli maaşına zam, asgari ücret temmuzda artacak mı, enflasyon ve hayat pahalılığı dırdırları yaşadık, yaşandı, yaşattılar. Lakin sahil ve tatil yörelerine bakınca bu sürecin hikâye olduğunu gördük. Her yer LAY LAY LOM! Yahu hani PARA YOKTU? 
Ne maaş zammı, ne hayat pahalılığı ne de enflasyon. Hepsini bir anda unutup bayramı bayram ruhuyla yaşamak varken tatil moduna girdik. Hepsi hikâyeymiş meğer!
Oteller dolu, plajlar tıka basa. Yurdun bir tarafı vur patlasın çal oynasın bir tarafı yangınlarla boğuşurken sosyal medyaya bakıp ruh halimizi analiz etmek zor olmasa gerek. LAY LAY LOM!
“Battı balık yan gider” misali herkes kendi havasındaydı. Tüm uyarılara rağmen yıl 2024 olmuş olmasına da gelişi güzel kurban kesenler ayrı bir dert. Paylaşmayı unutup kasaplarda et çektirip işletenleri hatta sucuk doldurtanlara ne demeli?
Yani hayat pahalılığından yakınanların hepsinin göstermelik olduğunu ortaya koyan bir Kurban Bayramı’nı daha yaşadık. Ömrümüzden bir bayram daha giderken herkesin LAY LAY LOM peşinde olduğunu, Gazze’de soykırıma uğrayanları unuttuğumuzu bir kez daha gördük ve kahrolduk!
Tüm bu olumsuzluklara rağmen tatil bitti. Çok şükür evli evine köylü köyüne döndü. Ancak bir farkla. Yollar yine kan gölüne döndü. Tam geldiler eksik döndüler, arkalarında onca acı ve gözyaşı bırakarak. Bayram yine ömürden aldı götürdü.
Ya yiyip içtikleri, gezip eğlendikleri, serinleme adına yüzdükleri denizi ve sahilleri çöp yığınına çevirenler! Sizler için de söylenecek çok söz var ama yeri burası değil. Ne diyelim sizlerin cennete gelip cehenneme çevirip bırakıp gittiğiniz bu memleket yine de bize yeter. 


Evet, sevgili dostlar. Birçoğunuz ne demek istediğimi anlamıştır. Yazdıklarım, serzenişlerim niye ALAMET varın siz karar verin ona da!
--------------------
MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ
Antalya artık Atatürk’ün, “Hiç şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir” dediği gibi değil. İnanmayan Tarihi Kaleiçi Yat Limanı’ndan atlar bir tekneye ve Karpuzkaldıran’a kadar kıyı turu yapar.
Lakin bu turu yaparken lütfen çıplak gözle bakın. Bakın bakalım ne göreceksiniz? Büyük önder Atatürk’ün 1930 yılının ilkbaharında ilk kez gördüğü Antalya’da gördüklerini siz görebilecek misiniz? Sanmam.
Niye mi? Çünkü ne deniz masmavi ne de o dünyada eşi benzeri olmayan FALEZLER doğal halinde! Denizde eski maviliğinden uzak FALEZLER DELİK DEŞİK!
Şimdi birileri çıkıp TURİZM için her şey MÜBAH falan demesin. İnsan kendi bindiği dalı veya altın yumurtlayan tavuğu keser mi? Maalesef böyle yapılıyor. Hem binilen dal hem de altın yumurtlayan tavuk kesiliyor!
Bunları niye yazdım? Bayram nedeniyle bir arkadaşım misafirleri ile birlikte tekne turuna katılmış. Doğma büyüme KALEİÇİLİ bu arkadaşım gördüğü manzara karşısında kahrolmuş! Çektiği fotoğrafları bana atınca ben de bir kez daha KAHROLDUM!


Bir taraftan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere Antalya Valisi Hulusi Şahin sahiller ve kıyılar için mücadele edecek, diğer taraftan da TURİZM adına DOĞA KATLEDİLECEK! Yok öyle yağma! 


Artık birileri bu REZALETE daha doğrusu KATLİAMA DUR demeli! Çünkü FALEZLERE dökülen BETON ve monte edilen DEMİRLER onarılmaz yaralar açıyor. Doğa geri dönüşü olmayan bir yola itiliyor.


Buna kimsenin hakkı yok. Bu memleket ve cennet vatan bizim. Aklınız yoksa, yüreğiniz sızlamıyorsa VİCDANLI birileri buna “DUR” demeli. Sabır taşı çatlamak üzere. Haberiniz ola!